O an hayatımın en tuhaf anlarından biriydi. Kalbim hızla çarpıyordu ama bir yandan da sanki zaman durmuş gibiydi. Kapının aralığından içeri baktım. Eşim yalnızdı. Elinde telefon, yüzü bembeyaz… Gözleri beni görünce büyüdü ama bir kelime dahi etmedi.
“Telefonlarını neden açmıyorsun?” dedim. Sadece baktı.
“Buraya geldiğimde herkes birbirine bakıp durdu. Ne oluyor?” dedim, sesim titriyordu.
Aramızda uzun bir sessizlik oldu. Sanki bütün ofis duvarları üstüme çökmüştü.
En sonunda, derin bir nefes aldı:
“Konuşmamız gerek,” dedi.
Bu sözleri duymak bile yeterince ürkütücüydü. Ama gözlerinde ilk kez bana dair bir suçluluk vardı. Bir anneye, bir eşe değil de, bir yabancıya bakar gibi baktı bana. İçim parçalanıyordu ama hâlâ onun kötü biri olmadığını düşünmek istiyordum.