Emre’yle evlendiğimde

Kocamı kaybetmek beni paramparça etmişti.
Ama asıl yıkım, cenazesinden sadece iki gün sonra geldi.

Kayınvalidem, hiçbir uyarı yapmadan kilitleri değiştirdi, beni ve çocuklarımı sokağa attı ve bizi bir gecede evsiz bıraktı.
Kazandığını sandı…
Ama hayatının en büyük hatasını yaptığının farkında değildi.

İki yıl önce Emre’yle evlendiğimde, annesi Nermin konusunda saf değildim.
Benden hoşlanmadığını gizleme zahmetine bile girmezdi. Odaya her girdiğimde, sanki kötü bir koku getirmişim gibi gözlerini kısardı.

Emre, özellikle annesi sofrada gününü sorarken, masanın altında elimi sıkıp fısıldardı:
“Zamanla alışacak, merak etme.”

Ama alışmadı.
Ne bana…
Ne de önceki evliliğimden olan çocuklarım Elif (5) ve Mert (7)’e.

Bir pazar akşamı, onun evinde yemeğe gitmiştik. Mutfakta tabakları toplarken, Nermin’in arkadaşıyla konuşmasını duydum.

“Çocuklar onun bile değil,” diye fısıldıyordu.
“Hazır bir aileyle oğlumu tuzağa düşürdü. Klasik para avcısı.”

Olduğum yerde donakaldım. Tabaklar ellerimde titriyordu.

O gece gözyaşları içinde Emre’yle konuştum.
“Annen, seninle para için evlendiğimi düşünüyor. Elif ve Mert’i ailenden bile saymıyor.”

Emre’nin çenesi gerildi.
“Onunla konuşacağım. Buna bir son vereceğim.”

Beni kendine çekti.
“Sen ve çocuklar benim ailemsiniz. Hiç kimse aramıza giremez. Annem bile.”

Ve sözünü tuttu.

Bizi, annesinden uzakta, sessiz ve güvenli bir mahallede bir eve taşıdı.
Elif ve Mert onunla birlikte yeniden gülmeyi öğrendiler.

Emre onların babası olmaya çalışmadı.
Ama onlara baba gibi sevgiyle yaklaştı.

Yastık kaleleri kurdu.
Cumartesi sabahları pankek yaptı.
Yatmadan önce hikâyeler okudu.

Bir gece Elif’in odasında, oyuncaklarını yerleştirirken onu izledim.

“Bay Bıyık yatağın solunda durmalı,” dedi Elif ciddiyetle.

Emre başını salladı.
“Elbette. Sol tarafın bekçisi o.”

O an, doğru adamla evlendiğimi bir kez daha anladım.

Bir süre Nermin mesafesini korudu.
Doğum günlerinde kartlar gönderdi.
Bayramlarda tuhaf ama zararsız hediyeler getirdi.
Soğuktu… ama katlanılabilirdi.

Sonra o telefon geldi.

Akşam yemeği hazırlıyordum. Çocuklar masada ödev yapıyordu.

“Catherine Hanım mı?” dedi yabancı bir ses.
“Eşiniz bir trafik kazası geçirdi. Lütfen hemen hastaneye gelin.”

Sonrasını bulanık hatırlıyorum.
Sadece doktorun yüzüne bakıp, daha konuşmadan gerçeği anladığımı…

“Çok üzgünüz,” dedi.
“Elimizden geleni yaptık.”

Emre gitmişti.

Hastane odasında elini tuttum. Soğuktu.
“Söz vermiştin,” diye fısıldadım.
“Bizi bırakmayacaktın.”

Cenazede Nermin ön sıradaydı.
Ağlamadı..Devamı sonrki syfda..
Reklamlar