Askeri çevrelerde yavaş yavaş tanınmaya başlayan İsmet Bey, 1914 yılında kulaklarındaki rahatsızlık nedeniyle arkadaşı Kazım Karabekir ile beraber Avrupa’ya gitmişti. Tedavi sırasında Birinci Dünya Savaşı’nı ateşleyen kıvılcım olarak tarihe geçen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdının bir suikast sonucu öldürülmesi olayı meydana gelir. Suikast, İsmet Bey’in hatıralarına şöyle yansımıştı:
‘‘Avusturya-Macaristan veliahdının Bosna’da öldürüldüğü haberini ben Paris’te öğrenmiştim. İlk günün heyecanlı havadisi, ertesi gün ehemmiyetini kaybetmiş gibiydi. Ben de son bir merhale olmak üzere İsviçre’ye Lucerne şehrine hareket ettim. Fakat zihnim devamlı olarak bir harp ihtimali ile meşgul idi.” (1). Ahmet İzzet Paşa, daha Yemen’de iken birkaç yıla kadar Avrupa’da bir umumi harbin çıkacağı kanaatinde olduğunu belirtmiş ve şöyle demişti:
‘‘Avrupa siyasi aleminde o kadar karışık meseleler birikmiştir ki silahlı çarpışmadan başka bir surette halledilmesini mümkün görmüyorum.’’
Bu sözlerin sahibi Ahmet İzzet Paşa, 1. Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu koşulları son derece ağır olan Mondros Mütarekesi’ni imzalarken sadrazam koltuğunda oturuyor olacaktı. Bosna’daki suikast büyük devletler arasında 19. yüzyıldan bu yana artan gerilimleri patlatan kıvılcım olmuştu. O günlerdeki gelişmeleri İsmet Paşa şöyle anlatıyor: