O yılı hiç unutmaz, devam eder: “Köylü çıra yaktı. Çam ağaçlarının özünü kesti; suçtu. Hayvana tuz yedirmek için, acı gölün tuzunu tırnağı ile kazıdı. Geven (dikenli ot) tokmakladı. O ot toprağın son çağrısı, ben ölüyorum demesidir.”
‘ÇOBAN SÜLÜ...’
İslamköy’de üç öğretmenin bulunduğu ilkokulun bittiği, ortaokula gitme zamanının geldiği dönemdir. Babası elinden tutup Isparta’ya götürür.
Kayıt parası 55 kuruştur, 6 fotoğraf 15 kuruşluk pul ve ilkokul diploması da istenmektedir. Hepsini bir çırpıda yaptırır, gerisini Demirel anlatır:
“Her sınıf A, B, C üç şubeye ayrılmıştı. A’yı muntazam giyimle kente alışık memur çocukları oluşturuyordu. B, orta halli esnaf çocuklarıydı. C üstleri başları olduğu gibi köylü çocuklarıydı. Üçüne de aynı öğretmenler ders veriyordu.”
Babası biraz içerler, ama Demirel köylü olmaktan hiç gocunmaz. Babası bir ev tutar, yanına da babaannesini koyar. Galiçya cephesinde savaşmış, taş okulun yanındaki küçük beton binada oturan Müdürü Hilmi Dilmen’i de hep anar, “Avrupa” adını da ilk ondan duyar, yaşamında ona hep yer ayırır.
Tatil dönemlerinde İslamköy’e gider, babasının beslediği sürüye çobanlık yapar, “Çoban Sülü” lakabını da buradan alır.
İlk radyo, İslamköy’e 1936’da girer, “Dayım almıştı, Nazmiye’nin babası. Köy odasına konmuştu” diye anlatır.
İNÖNÜ İLE İLK KARŞILAŞMA
Tam da bu yılda, Isparta tren yolu tamamlanır, babası açılışa götürür. Demirel’in 1936’da 12 yaşında iken selamladığı lider, yıllar sonra kıran kırana siyasi mücadelenin içine gireceği İsmet İnönü’den başkası değildir. Bu istasyon sonraki yıllarda hayata çıkışının önemli kapısı haline gelir.