Bir hayır gecesinde, kocam sözde “şaka” yapmak istedi… Ve beni açık artırmada satışa çıkardı. “Karımı biriyle akşam yemeğine çıkarıyoruz… Başlangıç fiyatı sadece 1 dolar!” Salondaki herkes kahkahalara boğuldu. İnsanlar eğleniyordu. Ama ben donup kalmıştım. Bu, kocamın çalıştığı şirketin yıl sonu için düzenlediği yardım gecesiydi. Yılbaşına birkaç gün kalmıştı. İnsanlar şık giyinmiş, mutlu görünmeye çalışıyor, cömertlik taslıyordu. Ben de şık bir elbise giymiştim. Saçım yapılmıştı, masada önümde bir kadeh içki vardı. Dışarıdan bakınca sakin duruyordum ama içimde kötü bir his vardı. Bu tür gecelerde kocam hep değişirdi. Daha ukala, daha gösteriş meraklısı olurdu. O akşam da yine herkesin ilgisini üstüne çekmişti. Masalar arasında dolaşıyor, yüksek sesle konuşuyor, şakalar yapıyordu. Yanıma geldi, eğilip kulağıma: “Birazdan sürprizim var,” dedi. Sunucu sıradaki açık artırma ürününü anons ettiğinde, kocam sahneye çıktı. Mikrofonu eline aldı. Salon sessizleşti. “Hanımlar, beyler,” dedi. “Bu akşam farklı bir şey bağışlamak istiyorum.” Sonra bana döndü. Herkesin içinde beni işaret etti. “Çok da ilginç olmayan karımla bir akşam yemeği. Başlangıç fiyatı: 1 dolar.” Bir saniyelik sessizlik oldu. Sonra… kahkahalar patladı. Herkes bana bakıyordu. Yüzüm kızardı, ellerim titredi. Kendimi aşağılanmış, küçük düşürülmüş hissettim. Teklifler yükselmeye başladı. 5 dolar… 10 dolar… 20 dolar… Kimse gerçekten beni tanımıyordu. Kimse o yemeği istemiyordu. Herkes sadece dalga geçiyordu. Kocam ise sahnede keyifle gülüyordu. Derken bir anda salon sessizleşti. Arka sıralardan, daha önce hiç görmediğim bir adam ayağa kalktı. Uzun boyluydu. Sakin ve kendinden emindi. Herkes ona baktı. Kocamın yüzü bir anda bembeyaz oldu. Ve o adam… Herkesi şoke eden bir şey yaptı.
Arka sıralardan ayağa kalkan adam, sanki bütün salonun sesini elinin tersiyle itmiş gibiydi. Herkesin kahkahası boğazında kaldı. Sunucu bile mikrofonu dudaklarına götürmüşken durdu, gözlerini kısarak o yabancıyı süzdü.
Adam sakince ceketinin düğmesini ilikledi. Ne acele etti ne de çevresine bakıp “ben buradayım” der gibi bir tavır takındı. Sanki zaten herkesin ona bakacağını biliyordu.
Sonra, sesi net ve soğukkanlı bir şekilde salonun ortasına yayıldı:
“Bir milyon.”
Bir an… kimse anlamadı. Sanki yanlış duymuşuz gibi. Ardından fısıltılar patladı.
“Ne dedi?”
“Bir milyon mu dedi?”
“Şaka yapıyor herhalde…”
Kocamın yüzündeki o kendinden emin sırıtış bir anda söndü. Çenesi kasıldı, elindeki mikrofonu biraz daha sıkı tuttu. Sanki mikrofon, onu düşmekten kurtaracakmış gibi.
Sunucu kekeler gibi konuştu:
“Eee… efendim… yanlış mı duydum? Bir milyon… dolar mı?”
Yabancı başını hafifçe eğdi.
“Evet. Bir milyon.”
Salonda buz gibi bir hava esti. Artık kimse gülmüyordu. Az önce beni “eğlence” diye sahneye süren kalabalık, birdenbire olayın eğlenceden çıktığını anlamıştı. Teklifler beş dolardan yirmiye çıkarken atılan kahkahalar, şimdi yerini utangaç bakışlara bırakmıştı.
Kocam mikrofonu ağzına götürüp durumu toparlamaya çalıştı:
“Harika! İşte yardımseverlik budur! Beyefendi, adınızı alabilir miyiz?”
Adam, sanki bunun için beklemiş gibi bir adım öne çıktı. Gözlerini sahneye dikti.
“Önce bir şey soracağım,” dedi.
Kocamın kaşları kalktı.
“Buyurun?”
Adamın sesi biraz daha sertleşti:
“Burada bağışlanan şey nedir? Bir yemek mi, yoksa bir insan mı?”
Salonun içinden küçük bir “offf” gibi bir ses yükseldi. İnsanlar kıpırdandı. Bazıları gözlerini kaçırdı. Ben ise masamda taş kesilmiştim. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki sanki elbisemin yakasından dışarı fırlayacak gibiydi.
Kocam gülmeye çalıştı. Ama gülüşü, boğazına takılan bir şey gibi yapay çıktı.
“Ama canım, tabii ki şaka. Eğleniyoruz işte. Hepimiz buradayız, amaç bağış…”
Adam sözünü kesti.
“Şaka dediğiniz şey, birinin onurunu yerle bir etmekse… buna eğlence demem.”
O an kocamın rengi bir ton daha açıldı. Çünkü adamın bakışında “ben seni tanıyorum” diye bağıran bir şey vardı. Evet, ben o adamı tanımıyordum ama kocamın yüzünden belliydi: O, adamı tanıyordu.g'rsele ilerlyn devamı sonrki syfda..