Çünkü o, üşümesinden hasta olmasından korkulmayan bir çocuktu.
Mürüvvet, Mürüvvet Sim olduğunda bile içinde ukdeydi bu yelek meselesi. Annelerinin sırtlarına yelek geçirdiği arkadaşlarını kıskanışını, bir köşede ağlayışını hiç unutamadı. İşte bu yüzdendir ki, ölene kadar bulduğu her yün parçasıyla yelek ördü ve onu bir şekilde kimsenin sırtına bir yelek bırakmayacağını bildiği küçük çocuklara ulaştırdı. Mümkünse elleriyle giydirip anne şefkatini aratmadı.Çünkü o içini yakan ne varsa üstüne basıp geçmeyi iyi öğrenmişti. Biliyordu, yolunun kendisi çizmişti aslında. Öyleyse umut olabilirdi bundan sonra.
Lodosculuk yapan Mürüvvet Sim
Mürüvvet Sim, Yeşilçam’ın sevilen sanatçılarındandı. Ancak hayatının tiyatro ve sinema dönemi bittiğinde onu tekrar geçim sıkıntısı bekliyordu.
Geçimini sağlamak için bir süre piyango bileti sattı. Bunun dışında bir de lodosculuk vardı yaptığı. Ne olduğunu bilir misiniz?
İstanbul’da çok sık ve etkili bir şekilde görülen lodostan sonra denizin kabarması ile dipteki artıklar, eşyalar, denize düşmüş kolyeler, küpeler sahile vururdu. İnsanlar da bu anlarda buraya gelir ve dipteki satmaya değer eşyaları toplardı.
O insanlardan biri de, Mürüvvet Sim’di. Yokluğun ne olduğunu hayat ona zaten çocukken öğretmişti. Muhtemelen ustalıkla lodostan gelenleri bekliyordu. Hiç düşünmeden, sorgulamadan. Çünkü hayat işte tam da böyle bir şeydi.
Mürüvvet Sim öldü
Mürüvvet Sim, 30 Temmuz 1983’te öldü.
Belki hayat da, mesleği ile ilgili yaşadıkları da adil değildi. Ama bence Mürüvvet Sim, en önemlisi kendi savaşını her koşulda kazanacağını kanıtlayarak bu dünyadan mutlu ayrıldı.
Şimdi her filmde onun yüzüne dikkatlice bir bakın. Çocukluğu, sanat okulu için yalvarışları, bir yelek uğruna döktüğü gözyaşının son damlası… Hepsini orada göreceksiniz.
Adile Naşit ile her atışmasında, Münir Özkul’a her göz süzüşünde, o minik Sezercik’e, Ayşecik’e her sarılışında onu tanıyarak bakın. İtiraf etmeliyim ki, ben denedim ve orada gerçekten gülen, ağlayan, kimi zaman çirkefleşen bir kadın vardı.
İnsanız sonuçta, görmesini, hissetmesini bilene yaşadığımız her şey gözlerimizdeki gizli kalmış damlada ve yüzümüzde bizimle büyüyen çizgilerde saklı.
Olmazsa olmaz dediğimiz bir insan geçti bu dünyadan deyip, sevinelim en azından.
Olmaz mı?
İyi ki…
Damla Karakuş
damla.karakus@ensonhaber.com