Oğlumun nişanlısı

Misafirlik Başlıyor Otobüsten indik, üzerimizde yamalı mont, ayağımızda eski ayakkabılar. Faruk Bey’in siyah cipine binerken şoför bile yüzünü buruşturdu. İçimden “Tamam” dedim, “oyun başladı.” Murat, gözleriyle bana belli belirsiz işaret etti. Elif, hiçbir şeyin farkında değildi. Hâlâ gülümseyerek koluma girmişti. Villanın kapısından girince içerideki ihtişam gözlerimizi aldı. Kristal avizeler, mermer merdivenler, altın yaldızlı çerçeveler… Zeynep Hanım dudaklarının kenarını belli belirsiz kıvırdı. Öyle bir bakış attı ki, yıllardır kim bilir kaç kişiyi böyle süzerek küçümsemişti. — Hoş geldiniz, dedi. Sesi nazikti ama gözleri bambaşkaydı. Bizi salona aldılar. Masanın üzerinde çeşit çeşit atıştırmalık, kristal tabaklarda kuruyemişler… Ama bize uzatırken elleri titrer gibiydi. O an anladım: Yoksulluğu oynayan biz değil, gerçek yüzünü gizleyen onlardı. Çatlak Sesler Yemek hazır olunca uzun masaya geçtik. Elif heyecanla yanımıza oturdu. Faruk Bey söze girdi: — Murat, kızımıza olan sevgin belli. Ama evlilik öyle kolay değil. Gelecek var, sorumluluk var… Hani işin, gücün, evin? Murat, rolünü sürdürerek: — Efendim, okul bitince çalışmaya başlarım. Çok bir beklentim yok. Küçük bir ev, sade bir yaşam… Zeynep Hanım kaşlarını kaldırdı: — Küçük ev mi? Biz kızımızı fakirliğe teslim edemeyiz. O an Elif’in gözleri doldu. Annesine döndü: — Anne, biz birbirimizi seviyoruz. Siz neden böyle konuşuyorsunuz? Ama anne-baba geri adım atmadı. Faruk Bey: — Sevgiyle karın doymuyor kızım. Biz sana iyi bir hayat verdik, bundan sonra da öyle olmalı. Ben sabrettim, ses etmedim. Ama içimdeki baba yüreği kanıyordu. Murat’ın alnındaki damarı gördüm, öfkesini bastırmaya çalışıyordu. Maskelerin Düşmesi Tatlı faslına gelindiğinde, Zeynep Hanım bize dönüp alaylı bir gülümseme kondurdu: — Siz de takdir edersiniz ki, Murat’ın biraz daha gayret etmesi gerek. Yani, Elif’e hak ettiği hayatı sunabilecek mi, emin değiliz. İşte o an… Dayanamadım.
Reklamlar