Emre.
Başımı kaldırdım. “Bu bir şaka değil, değil mi?”
Emre’nin omuzları çöktü. “Keşke olsaydı.”
Tekrar okumaya devam ettim.
Gözlerim satırlarda takılı kaldı. Kalbim kulaklarımda atıyordu.
“Beni… sana mı emanet etmiş?” dedim.
Emre yavaşça başını salladı. “Ama bildiğin gibi değil.”
Dosyanın içinden bir zarf düştü. Üzerinde tarih vardı. Murat’ın ölümünden bir hafta önce.
Zarfı açtım.
Ellerimle yüzümü kapattım. Gözyaşlarım sessizce aktı.
“Plan mı?” dedim. “Ne planı?”
Emre sonunda bana döndü. Gözleri kızarmıştı. “Murat, ölmeden önce tehdit edildi. Kazanın… kaza olmadığını ben de sonradan öğrendim.”
“Peki sen neden sustun?” Sesim titriyordu.
“Çünkü konuşursam sen de hedef olacaktın.” Bir adım yaklaştı ama durdu. “Ve çünkü Murat benden bunu istedi.”
Dosyanın son sayfasını açtım. Orada tek bir paragraf vardı.
Zaman durmuş gibiydi.
“Altı yıl boyunca…” dedim, “beni izledin mi?”
“Korudum,” dedi. “Uzaktan. Sessizce. Sen fark etmeden.”
Ayağa kalktım. Odayı arşınladım. Öfke, korku, yas ve tuhaf bir minnettarlık birbirine karışmıştı.
“Bunu bana neden bugün söyledin?” diye sordum.
“Çünkü artık saklamam gerekmiyor,” dedi. “Ve çünkü kasadaki son şey, bunu daha fazla ertelememe izin vermiyor.”
Kasanın içinden küçük bir USB bellek çıkardı.
“Bunda ne var?”
“Gerçekler,” dedi. “İsimler, kayıtlar, kanıtlar. Murat’ın ölümüne neden olan insanlar hâlâ serbest.”
O an anladım. Bu evlilik sadece bir başlangıç değildi. Bir sığınak, bir ortaklık, belki de yarım kalmış bir hikâyenin devamıydı.
Derin bir nefes aldım. Gözlerimi Emre’ye diktim.
“Bu gece,” dedim, “her şey değişti.”
Başını salladı. “Evet.”
“Elimi tuttum,” diye devam ettim, “çünkü korkuyorum. Ama artık yalnız değilim.”
Dosyayı kapattım.
Ve ilk kez o gece, Murat’ın ölümünün sadece bir son değil, beni bugüne getiren karanlık bir kapı olduğunu fark ettim.