Merhum eşimin en yakın arkadaşıyla evlendim. Ama düğün gecemizde bana,
“Evli bir çift olarak geçireceğimiz ilk geceden önce kasada okuman gereken bir şey var,” dedi.
Şu an 41 yaşındayım. İlk eşim Murat, altı yıl önce geçirdiği bir kazada hayatını kaybetti ve o günden sonra hayatım ikiye bölündü. İlk aylarda bana en çok destek olan kişi, onun en yakın arkadaşı Emre’ydi. Ev işlerinde yardımcı oldu, beni sürekli kontrol etti, sadece kahve ve krakerle geçinmediğimden emin oldu.
Bana hiçbir zaman baskı yapmadı. Hiç flört etmedi. Asla sınırları aşmadı.
Belki de bu yüzden, aramızda yavaş yavaş duygular gelişirken buna karşı koymadım. Uzun ve soğuk bir kıştan sonra baharın sıcaklığının geri dönmesi gibiydi. Ailem beni tamamen destekledi. Hatta Murat’ın annesi bile ağladı ve bana,
“O senin mutlu olmanı isterdi,” dedi.
Sessiz ve sade bir nişanlılığın ardından, Emre’yle arka bahçede mütevazı bir düğün yaptık. Işıklarla süslenmişti, yeminlerimiz sadeydi ve etrafımızda bizi gerçekten seven insanlar vardı. Kendimi… hazır hissediyordum. Yeni bir başlangıca hazır. Hayatı yeniden kucaklamaya hazır.
O akşam, artık bizim olan Emre’nin evine geldik. Üzerimi değiştirmek, biraz hazırlanmak ve heyecanımı yatıştırmak için odadan ayrıldım. Yatak odasına döndüğümde, Emre’yi duvardaki kasanın önünde dururken gördüm. Daha önce fark etmiş ama üzerinde hiç durmamıştım.
Ellerinin titrediğini fark ettim.
“Emre?” dedim, yarı gülümseyerek. “Gergin misin?”
Ama gülmedi.
Bunun yerine bana daha önce hiç görmediğim bir ifadeyle baktı. Suçluluk, korku ve adını koyamadığım başka bir şeyin karışımıydı bu.
“Sana… göstermem gereken bir şey var,” dedi.
Kalbim sıkıştı. “Neyi göstereceksin?”
Derin bir nefes aldı ve kasanın şifresini girdi.
Sonra dizlerimin titremesine neden olan şu sözleri söyledi:
“Evli bir çift olarak geçireceğimiz ilk geceden önce, kasadaki bir şeyi okuman gerekiyor. Özür dilerim. Bunu daha önce söylemeliydim.”
Kasanın kapağı ağır bir iç çekişle açıldı. Metalin çıkardığı o boğuk ses, sanki evin içindeki havayı ikiye böldü. Emre bir an elini geri çekti, sonra yeniden uzandı. İçeriden tek bir dosya çıkardı. Kalın değildi. Ama ağırlığı, odadaki her şeyden fazlaydı.
“Lütfen,” dedi kısık bir sesle. “Bunu bitirene kadar konuşma.”
Dosyayı bana uzattı. Parmaklarım titriyordu. Sandalyeye oturdum. Gelinliğimin eteği yerde birikti, ama o an bunun hiçbir önemi yoktu. Kapaktaki yazıyı gördüğümde kalbim hızlandı.
Murat – Kişisel Notlar
Boğazım düğümlendi.
“Bu ne?” diye fısıldadım.
Emre arkasını döndü. “Okuman gerekiyor.”
İlk sayfayı açtım. Murat’ın el yazısıydı. Altı yıl geçmesine rağmen, o eğik harfleri anında tanımıştım. Sanki odadaydı. Sanki birazdan arkasından seslenecekti.
Eğer bunu okuyorsan, ben artık yokum.
Gözlerim doldu. Nefesim kesildi. Devam ettim.
Bunu yazmak zorundayım çünkü bazı gerçekler, ben hayattayken söylenirse herkesi paramparça eder.
Sayfalar ilerledikçe midemdeki sıkışma arttı. Murat kazadan aylar önce bir şeylerden şüphelenmişti. İş yerinde dönen karanlık işlerden, kendisine yapılan uyarılardan, telefonuna gelen isimsiz mesajlardan bahsediyordu. Ve sonra bir isim tekrar tekrar geçiyordu.Devamı sonrki syfda..