Çocuğun gözlerine bakıyordu ve içindeki bir şey kırılıyordu.
Nasıl yapacağını bilmiyordu ama bir şey kesindi: onu kimseye vermeyecekti.
Tam o sırada kapı çaldı. Selim kalbini sıkıştırarak kutuyu daha sıkı tuttu. Kapıyı açtığında, kapının önünde yaşlı bir adam duruyordu. Gözlerinde hem yorgunluk hem de gizemli bir parıltı vardı.
“Bu senin, değil mi?” diye sordu adam. “Saşa…”
Selim dondu. “Evet… ama siz kimsiniz?”
Adam cebinden küçük bir fotoğraf çıkardı. Fotoğrafta, Saşa’nın gülümseyen annesi vardı. “Ben… onun dedesiyim. Onu bulmam gerekiyordu ama yanlış insanlardan korumalıyım. Sen ona iyi baktın.”
Selim şaşkınlıkla baktı. Adamın yüzündeki ciddiyet, her kelimesine güven veriyordu. “Peki… şimdi ne olacak?” diye sordu Selim.
Adam hafifçe gülümsedi. “Senin de biraz yardıma ihtiyacın olacak. Ama önce onu güvende tutmalısın.”
Selim, kucağında huzurla uyuyan Saşa’ya baktı. O anda, içinden bir şeyin netleştiğini hissetti: Bu, hayatının sadece en zor ama en anlamlı macerasının başlangıcıydı.