82 yaşındayım.
Bunu söylediğimde insanlar genelde iki şey yapar:
Ya şaşırırlar ya da hemen acırlar.
Oysa ben acınacak biri olmadım hiç. Hayatım boyunca kendi ayaklarımın üzerinde durdum. Genç yaşta evlendim, eşimle birlikte küçük bir dükkân açtık. Sabah gün doğmadan kalktım, akşam kepenk kapatana kadar çalıştım. Ellerim nasır tuttu, belim ağrıdı ama kimseye el açmadım.
Eşim öldüğünde 54 yaşındaydım. “Yalnız kalamazsın” dediler. “Birine ihtiyacın var” dediler. Dinlemedim.
Ben zaten bütün ömrüm boyunca kendime yetmiştim.
Yıllar geçtikçe çocuklarım büyüdü, evlendi. Torunlarım oldu. Onları ilk kucağıma aldığım günü hâlâ hatırlıyorum. Küçücük elleri parmağımı sımsıkı tutmuştu. O gün kendi kendime söz verdim:
“Bu çocuklar ne isterse yapacağım.”
Belki de hatam tam olarak buydu.
Bayram ziyaretleri yıllarca benim için kutsaldı. Günler öncesinden temizlik yapar, baklavalar açar, en güzel masa örtümü sererdim. Torunlarım kapıdan içeri girdiğinde içim aydınlanırdı.
Ve her bayram… zarflar.
Her birinin içine 20.000 TL koyardım. Kimseye söylemezdim ama onları mutlu görmek beni mutlu ediyordu.
Ta ki geçen yıla kadar.
Geçen yıl, bir şeyler ilk kez bu kadar net gözüme battı.
Hepsi arife günü geldi. Aynı saatlerde. Aynı aceleyle.
Sarılmalar kısaydı. Göz temasları zayıftı. Sohbetler yüzeyseldi.
Emir, telefonundan başını kaldırmadan “Nine Wi-Fi şifresi neydi?” diye sordu.
Ceren içeri girer girmez “Çok yoruldum, hiç uyuyamıyorum” demeye başladı.
Kerem çantasını sandalyeye bırakırken “Bugün aslında ofise uğramam gerekiyordu” dedi.
Murat “Birazdan çıkmam gerekebilir” diye uyardı.
Can ise elinde telefonla fotoğraf gösterip durdu.
Ama kimse şunu sormadı:
“İyi misin?”
“Yalnız mısın?”
“Bir şeye ihtiyacın var mı?”
Yemekten sonra o an geldi.
Sessizlik.
Gözler.
Bekleyiş.
Her sene olduğu gibi zarfları almaya alışmışlardı. Benim ayağa kalkmamı, dolabın üst rafından zarfları indirmemi, isimlerini tek tek söylememi…
Ama o yıl kalkmadım.
Masada oturmaya devam ettim.
“Bir dakika,” dedim. “Size bir şey söyleyeceğim.”
Hepsi bana baktı. İlk defa gerçekten bana baktılar.
“Bu yıl zarfları vermeyeceğim,” dedim.
Ceren’in yüzü düştü.
Kerem kaşlarını çattı.
Murat sandalyesinde kıpırdandı.
Emir nihayet telefonunu bıraktı.
Can gülümsedi ama gözleri soğuktu.
“Şaka yapıyorsun değil mi nine?” dedi Emir.
Başımı salladım.
“Hayır.”
O an odanın havası değişti. Sanki biri pencereyi kapatmıştı. Kimse bir şey demedi ama herkesin aklından geçenleri hissedebiliyordum.devamı...