“Elif Aydın.”
Dünya başıma yıkıldı.
“Bu imkânsız,” dedim. “Elif… bakıcıydı.”
Hemşire bana uzun uzun baktı. “Üç yıl önce doğum yapmış. Bebek, doğumdan birkaç saat sonra başka bir dosyaya aktarılmış.”
Başka bir dosyaya.
Benim dosyama.
Eve nasıl döndüğümü hatırlamıyorum. Kapıyı açtığımda kocam salondaydı. Televizyon açıktı. Sakindi. Fazla sakindi.
“Biliyorum,” dedim. Sesim sandığımdan daha netti. “Elif Serkan’ın annesi.”
Yüzü dondu. İlk kez maskesi düştü.
“Dinle,” dedi ayağa kalkarak. “O çocuk… sahipsiz kalacaktı. Elif psikolojik olarak çökmüştü. Biz sadece—”
“SADECE ÇALDINIZ,” diye bağırdım. “BENİ KULLANDIN!”
Geriye doğru bir adım attı. O an, Elif’in neden kaybolduğunu anladım. Gitmemişti. Kaçmıştı.
Ve notun altındaki ok işareti…
Bir uyarıydı.
Telefonum titredi. Bilinmeyen bir numara.
Tek kelimelik bir mesaj geldi:
“Serkan benim. Ve onu geri alacağım.”
Ellerim Serkan’a doğru uzandı.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.