Adam eşinin mutluluğundan o kadar memnundu ki neden diye bile sormak istemedi. Ertesi gün adam elinde diğer akvaryumdan daha küçük bir akvaryumla geldi. Kadın diğer balıkları bu akvaryuma koydu. En çok sevdiği lepistes balığı artık koca akvaryumunun içinde, süs ağacı süs taşları ve ışıklandırmasıyla özgürce yüzüyordu. Diğer balıklara bir isim koymamıştı ama en sevdiği balığına “gelin” ismini vermişti. Zaman zaman eline alır, bir öpücük zamanı kadar suyundan çıkarır sonra tekrar suyuna bırakırdı yavaşça. Aradan bir hafta geçmişti. Her zaman ki gibi orta boy akvaryumdaki balıkların yemini verdi önce. Geliniyle daha uzun ilgilenmek için ona yemini diğerlerinden birkaç saniye geç verirdi hep. Ama bu gecikmeyi ona güzel şarkılar söyleyerek telafi ederdi. Günler böylece geçerken kadın ailesinin özlemini bir nebze bastırır olmuştu balıklarıyla, özelliklede geliniyle. Düğün alayının yanından süzülür gibi yüzerken onu izlemek nasıl bir mutluluk sebebiydi. Her sabah eşine kahvaltıda bunu anlatıyordu. Bir gün kadın evinin temizliğini bitirmiş ve balıklarının yanına gelmişti. Önce 3 balığına yemlerini verdi ufalayarak daha sonra gelinin akvaryumuna yaklaştı. Fakat gelin suyun altlarına doğru inmiş, verdiği yeme hiçbir etki göstermeden ağır aksak yüzüyordu, sevdiğiyle evlenememiş bir kız gibi. Kadın endişeyle suyunu değiştirdi balığının, eline aldı öptü usulca, güzel sözler söyledi. Hatta dua etti. Fakat küçük gelin halsizce duruyor yavaşça ağzını açıp kapatıyordu. Diğer balıklarına baktı kadın, ilk gün ki gibi neşeyle koşuyorlardı yemlerine. Günler böyle geçerken kadının tek üzüntüsü geliniydi artık.