Vaktiyle bir köy ağası bir çoban tutar. Çobana 100 tane koyun teslim eder

Vaktiyle bir köy ağası bir çoban tutar. Çobana 100 tane koyun teslim eder. “Aman koyunlarıma iyi bak, parayı düşünme” der Çoban koyunları alır gider. Aylar geçer, günler geçer, Ağa konağın bahçesinde yemek yerken elinde bir koyun derisi, çoban çıkar gelir. Ağa şaşkın bir şekilde merakla sorar: Koyunlar nerede, bir şey mi oldu?” Çoban gayet sakin cevap verir: -“Ah! Efendim, der. Yağmur yağdı gök çatladı. 72’sinin ödü patladı. Önden gitti baş toklu. Arkasında 5 toklu.. 10’unu verdim kasaba. 10’unu katma hesaba. Kurt kaptı birisini. Getirdim birisinin derisini.” Köy ağası çılgına döner, önündeki yoğurt kabını çobanın suratına yapıştırır. Çobanın suratı bembeyaz yoğurtla görünmez olunca pişkin pişkin cevabı verir: Hesabı düzgün verenin yüzü böyle ak olur” der


Evvel zaman içinde, köyün birinde melun mu melun bir çoban yaşarmış. İnsan demez hayvan demez her bir mahlûkata eziyet edermiş. Kötülüğü yüzüne yansır, çirkinliğinin ünü dağlar ovalar aşarmış. İnsanlar cani ruhundan korkar yanına bile yaklaşmazmış. Karakola düşermiş çoban; bir şekilde çıkar, zulme kaldığı yerden devam edermiş. Köylüden dayak yermiş çoban, çıkar ahaliye eziyete devam edermiş. İnsanlar neylesin, “Elleşmeyelim de çoluğa çocuğa tebelleş olmasın” derlermiş.
Reklamlar