“Türkiye olmadan cennete bile girmem” diyordu!
Böylesine idealist, böylesine adanmış bir yurtseverdi.
Sakin, huzurlu bir hayat düşleyen Aydın…
İşte bu çılgın Türk'le bir ömür geçirdi.
İkbali de gördüler.
İhaneti de.
Hayallerinin yıkıldığı da oldu.
Rüyalarının gerçek olduğu da.
Bazen hüzün.
Bazen sevinç.
İnsana dair her ne varsa…
Fazlasıyla yaşadılar.
Film olsa finalini abartmışlar deriz ama, gerçek…
Son nefesini verirken Aydın'ına şarkı söylüyordu Rauf…. “Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar, sevgilim sen olmasan, bu dünya neye yarar” diye mırıldanıyordu.
Böylesine sıradışı bir aşk hikayesiydi.
Rauf'unu kaybettiği gün, hayatında ilk kez ayakta zor duruyordu Aydın…
Tabutuna sarıldı, “ülkesinden önce, evimin lideriydi” diyebildi.
“Kendimi bildim bileli beraberdik biz, doğduğum günden beri, elbette hayat devam ediyor ama, bomboş bir hayatta bıraktı beni.”
Ve dün çile sona erdi.
Yiğit adamın yiğit kadını da gözlerini yumdu.
Güle güle Aydın hanım.
Toros'a selam söyleyin.
Alabildiğine uzanan Akdeniz kumsallarının dinginliğinde, yeniden el ele tutuşup, belki uzaktan gelen bir gitar tınısıyla, nihayet huzurla yürüyeceğinizi hayal ederek teselli olacağız.
Sizi asla unutmayacağız..