SIRADIŞI BİR AŞK HİKAYESİ.

Macera filmlerindeki kahramanlar hep uzun boyludur, atletik yapılıdır, üçgen vücutludur, ateş gibidirler, sert mizaçlı, keskin bakışlı, yakışıklı adamlardır.
Bizim sahici kahraman Rauf ise, göbekliydi iyi mi… Hatta obezdi.
Bodurdu. Keldi.
Öyle sert bakışlar filan fırlatmaz, hayata daima kıkır kıkır gülümseyerek bakardı.
Halbuki, hayatının her saniyesi bizatihi macera filmiydi.
Ateşten gömleği giymiş, kelle koltukta yaşamış, dünyanın en tehlikeli hadiselerinin içinde yeralmıştı, kod adı Toros'tu.
Hakikaten yüreği Toroslar gibiydi.
Fırtına kasırga, bana mısın demezdi.
Savaş veya casus filmlerinde kalıpları tornadan çıkmış çakma kahramanları seyrediyoruz. Gel gör ki, atlayıp zıplayanla, uçan kaçanla yazılmıyor harbi destanlar… Toros gibi yüreklerle yazılıyor.
Beşparmak Dağları'nda kan gövdeyi götürürken çekilmiş siyah beyaz bir fotoğrafı var mesela… Belinde kemer gibi sarılmış mermi şeritleri, elinde hafif makineli, ölümle kalım arasındaki ince çizgide, sanırsın piknik yapıyor, öylesine rahat, gülümsüyor.Diğer sayfamıza gecerek haberi okuyunuz
Reklamlar