Yaptığı planda komşusunun şahitliği de vardı. Yoksa oğlunu inandıramazdı. Komşusu koluna girmiş şekilde ilerlerken, kendi eliyle anahtar verip eve girmesini sağladığı adam, kafasını kapıya doğru çıkarmış, kimsenin olup olmadığını kolaçan ediyordu. Eve doğru gelenleri görünce, tamda planladıkları gibi evden fırlayıp kaçtı. Komşu kadın herşeyi görmüştü. Şahitti. _ Demek oğlumu aldatıyorsun ha diyerek hiçbir şeyden haberi olmayan gelininin odasına giderek ona vurmaya başladı. Yüzüne tükürüp hakaret etti ve kolundan tutarak evden atarken; _ Artık senin bu evde yerin yok dedi. Komşu kadında; _ Bunu senden hiç beklemezdim Şerife dedi. Şerife, hiçbirşey anlamamış, şaşkınlık içinde bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışarak komşu kadına; _ Benden neyi beklemezdin abla? Ben ne yapmışım ki? Diye şaşkın şekilde bakınca, komşusu onun haline bakarak suçsuz olduğuna kanaat getirecekken kaynanası; _ Seni ahlaksız, bu adamı eve aldığını geçen gün de gördüm ama kimseye söyleyemedim. Oğlumun yuvası yıkılsın istemedim ama yaptığın bu ahlaksızlığa komşumuzda şahit desede, suçu günahı olmayan Şerife, ağlamaya başladı ve; _ Bana iftira atıyorsun. Senin hiç Allah’tan korkun, kuldan utanman yok mu? Diyerek Ahzâb Suresi 58. ayette rabbimizin; "Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." Dediğini, Nûr suresi 23.ayette ise; "Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. Yapmış olduklarına, dilleri, elleri ve ayaklarının, aleyhlerinde şahitlik edeceği gün onlar için çok büyük bir azap vardır." Dediğini, komşu kadına dönerekte Nûr suresi 16.ayette rabbimizin; "Bu iftirayı işittiğiniz vakit, "Böyle sözleri ağzımıza almamız bize yaraşmaz. Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım! Bu çok büyük bir iftiradır" deseydiniz ya! " Dediğini söyleyerek suçsuz olduğunu söylediğinde komşu kadın ona inanacak gibi olsa da kaynanası hemen müdahale ederek, attığı iftiralarına yenilerini ekleyip, hadi babanın evine desede Şerife gitmedi. Eşinin gelmesine bir iki gün kalmıştı, onu görmeli, suçsuz olduğumu anlatmalıyım diye düşünerek geceleri çatmada, gündüzleri evin önünde oturdu. Yiyecek olarak da biraz su ve ağaçtan kopardığı meyvelerden yedi ve eşi gelene kadar dişini sıktı, dayanmaya çalıştı. Nihayet eşi izne gelmiş, tam yanına gidip olanları anlatıp suçsuz olduğunu söyleyecekken kaynanası hızla kapıya çıkıp Şerife’nin konuşmasına fırsat tanımadı. Oğlunu çekiştirerek içeri aldı ve olanları anlatmaya başladı. _ Oğlum, sen gittikten sonra karın seni aldatmaya başladı. Geçen gün komşuyla birlikte yabancı bir adamın evden çıktığını gördük. Bana inanmazsan, git ona sor. Deyince, Mustafa’nın yüzü öfkeden kızardı. Annesinin bahsettiği komşunun evine gidip, _ Abla, ne olur, Allah için bana gerçeği söyle. Annem doğru mu söylüyor? Dedi. Komşu kadın; _ Evet evden birinin çıktığını bende gördüm. Deyince Mustafa duyduğu sözler karşısında beyninden vurulmuş gibi oldu ve sinirle Şerife’nin yanına gelerek kolundan tuttuğu gibi; _ Hadi kalk. Babanın evine gidiyorsun. Seni boşuyorum, artık nikâhlım değilsin diyerek onu şiddetle yere savurdu. Şerife; _ Mustafa, nasıl böyle bir şeye inana biliyorsun? Üstelik senin bebeğine yüklüyken. Desede Mustafa sözlerine inanmayınca o kadar üzüldü ki yanaklarından aşağı süzülen yaşlara hıçkırıkları da karıştı. Allah adına yemin ederek suçsuz olduğunu, kendisine iftira atıldığını ve onun bebeğine hamile olduğunu söylese de Mustafa ona inanmadı. Kötü kelimeler sarf ederek onu kovdu. Şerife, ellerini açtı ve yaradanına yalvarmaya başladı. _ Ya Rabbi. Dilerim ki senden, benden sonra bu adam mutluluk yüzü görmesin, evlenipte çocuğu bile olmasın. Bana iftira atan kaynanamı da sana havale ediyorum, sen nasıl dilersen onunla cezalandır. Diyerek eşinin onu itelediği yerden kalktı ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak, karnında ki yavrusuna da; _ Canım yavrum, bak baban bizi evden kovdu diyerek, kalbi kırık, gözlerinde yaşlarla yola düştü ve bir anda geriye dönüp bağırmaya başladı. _ Hakkımı helal etmiyorum sana. Ayaklarıma kapansan, yalvarıp yakarsan da sana asla dönmem. Seninle olan hesabımız mahşere kaldı. Duyuyor musun Mustafa… Diye ağlayıp söyledikleri Mustafa'nın kulağına gelince, acaba yanlış mı yaptım diye düşünmeye başladı. Mustafa’nın pişman olduğunu anlayan annesi hemen; _ Yalan söylüyor oğlum, ona inanma diyerek onu kandırmaya devam etti. Zavallı Şerife… Atılan iftirayı köyde duymayan kalmamış gibiydi. Yüzüne bakanlar, tü sana yazıklar olsun der gibi bakıyor, suçsuz günahsız Şerife’de ağlayıp duruyordu. Babasının evine gidip, kapıyı çaldı ama açan olmadı. İçerden anasının sesi geldi. _ Yüzümüzü yere eğdin, onurumuza leke sürdün. Gayri bu kapıdan daha sana girmek yok. Deyince, ağladı ve _ Sen de mi ana. Sende mi kandın kızına atılan bu iftiralara… Diyerek öyle ağladı ki belki Mustafa’nın sözleri bile o denli yaralamamıştı, anasının sözlerinin onu yaraladığı gibi. Ağladı, ağladı ne yapacağını bilemez durumdayken, elinden biri tutup çekmeye başladı. Biran Mustafa sandı ama hayır o değildi. Elinden tutup çeken Emine’ydi. Emine, küçük abisi ile nişanlanmıştı. Kimsenin onları göremeyeceği bir yere kadar yürüdüler. Emine; _ Bana herşeyi anlat ne oldu. Deyince, Şerife; _ Yoksa sende mi inandın söylenenlere? Deyip ağlayınca Emine; _ Abinde bende asla inanmadık ama baban küplere bindi. Abin olanları öğrenmemi istedi. Beni de o yolladı deyince Şerife ağlaya ağlaya olanları anlattı ve iftiraya uğradım. Devamı sonraki sayfada