Direndi. Hem de nasıl.
İlk hafta sürekli aradı. Önce yumuşaktı. “Bir hata yaptım,” dedi. “Sadece korktum.” Sonra suçlamaya geçti. “Beni çocuklarımdan koparamazsın.” Ardından tehditkâr oldu. “Bak bu iş çirkinleşir.”
Annesi devreye girdi. Bana, “Yuvanızı dağıtıyorsun,” dedi. “Erkek dediğin çalışır, kadın da idare eder.” O cümleyi kaç kez duymuştum kim bilir. Ama ilk kez içimde bir şey kıpırdamadı. Artık bana ait değildi o sözler.
Mahkeme süreci başladığında gerçekler tek tek ortaya döküldü. Çocukların okul kayıtları, doktor randevuları, öğretmenlerle yapılan görüşmeler… Hepsinde benim adım vardı. Onun adıysa neredeyse hiçbir yerde yoktu. Hakim sorular sordukça, o terledi. “Yoğundum,” dedi. “İşim vardı.” Ama çocukların adını, öğretmenlerinin ismini bile karıştırdı.
Çocuklarla yapılan pedagog görüşmeleri en zoruydu. Kızım ağlayarak, “Babamı seviyorum ama annemle daha güvendeyim,” dedi. O an kalbim parçalandı ama aynı zamanda doğruluğumdan şüphe etmediğim için kendimle gurur duydum.
Geçici velayet bana verildi. O an adliyeden çıktığımda dizlerim titriyordu. Kazanmıştım ama bir savaşın ortasındaydım hâlâ.