“Hanım, büyük kızımızın yeri uzak. Gelememesini anlıyorum da Esma’nın evi çok mu uzak neden gelmiyor? Kaç gün oldu özledim çocuğu” dedi. Fadime, bakışlarını eşinden kaçırdı ve “kaynanası göndermiyormuş bey” dedi. Musa, kızdı ama bir şey diyemedi. “O artık onların kızı. Kaynanası ne derse onu yapmaya devam etsin” dedi. Esma’nın gelin geldiği ev, mahallenin en üst tarafındaydı ve kocası çobandı. Evlendi evleneli gün yüzü görmemişti. Çoban karısı olmak zordu. Nede olsa şehirde doğmuş, orada büyümüştü. İş güç hiç bitmiyordu. Her Allah’ın günü süt çekiyor, peynir alıyordu yinede kayınvalidesine yaranamıyordu. Kaç kere arkasından çocuğu olmadığı için ‘’kısır bu gelin’’ diye konuştuklarını duymuştu. Üzülüp ağlıyordu ve Allah’a kendisine hayırlı evlat vermesi için yalvarıp yakarıyordu. Peynir aldığı bir gün ansızın midesi bulandı. Peynirin kokusu da ne kadar kötü kokuyordu. Öğürdüğünü görümcesi görmüştü. Görümcesi evliydi ve ara ara ziyarete gelirdi. Esma’nın öğürdüğünü görünce “yoksa hamile misin?” Diye sordu.