Telefonun diğer ucundan tanıdık bir ses geldi, ama o kadar uzun zaman geçmişti ki, bir an tereddüt ettim. “Anne, nasılsın?” dedi büyük oğlum. O an içimde bir sızı hissettim, kalbim hızla çarpmaya başladı. Aylardır beklediğim o ses sonunda gelmişti ama sevincim bir anlığına sürdü. “İyiyim oğlum,” dedim, yutkunarak. Ama iyiliği nereden bulacaktım? Birkaç saniye sessizlik oldu, ardından o derin nefes alışını duydum. “Biz… seni merak ettik. Her şey yolunda mı orada?”
Gözlerim doldu, ama onlara güçlü görünmek zorundaydım. “Yolunda, oğlum, yolunda. Burada iyi bakıyorlar bize,” dedim, yalan söylemek istemiyordum ama onların vicdanını rahatlatmak istedim. Çünkü neyi değiştirecekti ki? Beni geri alacaklar mıydı? “İyi ki aradın,” dedim, daha fazla bir şey söyleyemedim.
“Anne,” dedi birden duraksayarak, “bu ara işler biraz karışık… Ziyarete gelemiyoruz, ama en kısa sürede seni görmeye geleceğiz, tamam mı?”
O an boğazım düğümlendi. “Tamam, oğlum, merak etme. Kendinize iyi bakın. Ben iyiyim burada,” dedim, zorla gülümsediğimi hissederek. Telefonun diğer ucundaki ses gittikçe uzaklaşıyor gibiydi.
“Tamam anne, seni seviyoruz. En kısa zamanda geleceğiz. Hoşça kal,” dedi ve kapattı. Telefon elimde kalakaldı. İçimde bir boşluk, bir yalnızlık… Gözlerim yanımdaki hemşirelere döndü. Gözlerinde bir acıma ifadesi vardı, ama ben o bakışlara alışmıştım. Onlar da alışmıştı bu sahnelere.