“İçeride, oturuyoruz sadece. Niye takip ettin?” dedi, sesi suçlayıcıydı. O anda, eşim kapının arkasında belirdi. Yüzünde hafif bir tedirginlik vardı ama öyle büyük bir suçluluk emaresi göstermiyordu. Onu bu hâlde görmek, içimde daha büyük bir çelişkiye neden oldu.
“Ne oluyor burada?” diye sordum, kendimi toparlamaya çalışarak. Ama sesim ne kadar sert çıktıysa, içimde o kadar kırılmış hissediyordum. Eşim bana doğru yaklaştı, gözlerindeki ifadeyi anlamaya çalışıyordum. Ama ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilmiyordum. Aklım karmakarışıktı.
“Bak, sana her şeyi açıklayabilirim,” dedi, sesi sakin ama temkinliydi. “Bu adam… o sadece bir arkadaş. Buraya sık sık geliriz, çünkü… konuşacak şeylerimiz var. Sana anlatmadığım bazı şeyler var.”
O an içimde bir patlama oldu. “Ne demek anlatmadığın şeyler var? Burada ne yapıyorsun, kim bu adam?” dedim, sesim yükseldi. O an etrafıma bakındım, içerisi lüks bir yerdi. Etraf oldukça düzgün ve pahalı görünümlü eşyalarla doluydu.
“Bu adam iş arkadaşı,” diye söze girdi Aysel. “Bize yardım ediyor, bazı iş konularında. Sen her şeyi yanlış anlıyorsun.”
Ama içimdeki şüphe artık dizginlenemez bir hâl almıştı. O an öfke, hayal kırıklığı ve acı birbirine karıştı. Eşim ne yapıyordu, neyin içindeydi? Kendi eşimin sırlarını benden gizlediği bir hayatı mı vardı?
Bu noktada adam kendini, eşine olan güvenini sorgularken hayatındaki dengelerin nasıl bozulduğunu anlamaya çalışır. Eşine güvenmekle, karşılaştığı gerçekler arasında sıkışıp kalır.