Dört çocuklu, bekar bir babayım

Çocukları uyandırdım. Büyük oğlum gözlerime baktı. “Baba, bir sorun mu var?” diye sordu.

“Yok,” dedim, gülümsemeye çalışarak. “Sadece kısa bir yere gideceğiz.”

Ciplere bindik. Şehirden uzaklaştıkça manzara değişti. Beton binaların yerini ağaçlar, kalabalığın yerini sessizlik aldı. İçimde garip bir his vardı; korkuyla umut arasında bir yerde asılı kalmıştım.

Varış noktasına geldiğimizde gözlerime inanamadım. Büyük, bakımlı bir arazi. Güvenlik kapıları, kameralar… Hayatım boyunca sadece filmlerde gördüğüm türden bir yerdi.

Bizi geniş bir salona aldılar. Çocuklar başka bir odaya götürüldü. İçim burkuldu ama görevli, “Onlar güvende,” dedi.

Bir süre sonra kapı açıldı. İçeri yaşlı bir adam girdi.

Kalbim duracak gibi oldu.

Benzin istasyonundaki adamdı.

Ama bu sefer üzerindeki eski mont yoktu. Şık bir takım elbise giymişti. Dik duruyordu. Gözleri hâlâ aynıydı ama… bu sefer yorgun değil, kararlıydı.
Reklamlar