“Hayır” dedi, “resmi karar.”
O an ne sevindim ne ağladım. Sadece düşündüm. Çocuklarım beni bırakmıştı. Şimdi bu parayı duysalar geri mi döneceklerdi?
Parayı aldım. Bankada hesabıma yatırıldı. O paraya baktığımda şaşkınlık duymadım. Sanki yıllardır bana aitmiş de geç kalmış gibi hissettim.
Hasan’a anlatmakta zorlandım. Bir akşam bahçede otururken her şeyi söyledim. Uzun uzun dinledi. Sonra sadece şunu dedi:
“Bu para seni değiştirmesin Meryem Hanım.”
“Ben zaten değiştim” dedim, “bırakıldığım gün.”
Birkaç hafta sonra huzurevinden ayrılma kararı aldık. Deniz kenarında küçük, mütevazı bir ev aldık. Lüks istemedik. Sabah deniz kokusuyla uyanmak yeterdi.
Hasan bir gün bana evlenme teklif etti. Sade bir şekilde.
“Beraber yaşlanalım” dedi.
Ben ağladım. Yetmiş yedi yaşında bir kadın olarak yeniden ağlamak güzeldi.
Nikâhımızda sadece iki şahit vardı. Huzurevinden birkaç arkadaş. Çocuklarımı çağırmadım. Onlar sonradan duydular.
Paranın büyük kısmını bağışladım. Kız çocuklarının eğitimi için burs verdim. Huzurevine destek oldum. Orada kalanları unutmadım.
Bir gün çocuklarım aradı. Sesleri değişmişti. “Anne seni özledik” dediler.
Ben sessiz kaldım.
“Ben sizi bıraktığımda da özlemiştim” dedim.
Yetmiş yedi yaşındayım. Hayat bana geç de olsa adaletli davrandı. Anladım ki insan her şeyini kaybedince değil, değerini bilmeyene verdiğinde gerçekten fakirleşiyormuş. Ben artık fakir değilim. Ne kalbimde, ne hayatımda..