“İdeal bir dünyada Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün korunduğunu görmek isteriz. Ancak şu an savaş dönemindeyiz; ve ne yazık ki bu savaşın sonucunda bazı seçimler; bazı acı seçimler yapmak zorundayız” (Anadolu Ajansı, 17 Ocak 2025). Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TRT World’e verdiği demeçte bunları söylüyor. Bu açıklama, Ukrayna’ya yönelik ABD inisiyatifiyle başlayan sürecin Türkiye açısından nasıl ele alındığını anlamak için anahtar değerinde. Aynı zamanda, Ankara’nın Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başından beri Atlantik Cephesi ile söylem birliği amacıyla benimsediği “Ukrayna’nın toprak bütünlüğü” tekerlemesinin, gerçekte laftan öteye geçemediğini gösteriyor.
ABD ve Rusya heyetleri Suudi Arabistan’ın başkentinde bir araya gelirken, 3 yıl önce “ABD ile ittifakın gereği” olarak kendi ülkelerini ateşe atıp, Rusya ile düşman olan Avrupalı liderler yana yakıla “ne yapacağız” toplantısında buluştu. Ancak toplantıdan, İngiltere ve Fransa liderlerinin yoğun çabasına rağmen bir fikir birliği çıkmadı. Almanya ve Polonya, “Ukrayna’ya Avrupa askeri” önerisine en kuvvetli itiraz eden iki ülke oldu. Gerçi İngiltere ve Fransa’nın da bu önerisinin de, tek tek bu ülkelerin ekonomileri, askeri kapasiteleri dikkate alınınca, uygulamada gerçekleştilebilir olmadığı biliniyor. O yüzden toplantının esas olarak, Trump ABD’sine karşı bir Avrupa ortak tavrı vasıtasıyla Ukrayna “barış” masasında oturma çabasını hedeflediği söylenebilir. Fakat, bazılarının deyişiyle “yeni dönemin ruhunu anlayamayan” yaşlı kıtanın liderlerinin, bu görüntüyü vermekten aciz durumda oldukları ortaya çıkmış bulunuyor.
BBC’nin güvenlik muhabiri Frank Gardner, Münih Güvenlik Konferansı ile ilgili analiz haberinde “‘Eski’ dünya düzeninin sonu mu geldi?” başlığını atmış. Gardner, “Neredeyse 20 yıldır BBC için katıldığım bu etkinlikte, küresel güvenlik için bu kadar çok konunun tehlikede olduğu başka bir yıl hatırlamıyorum.” diye yazıyor (BBC Türkçe, 14 Şubat 2025).
Trump’ın göreve gelir gelmez buldozer gibi girdiği Atlantik Cephesi toz duman. “NATO ne olacak, Avrupa’nın güvenliği nasıl sağlanacak, bunun parası nerden bulunacak?” gibi sorular yoğun şekilde tartışılıyor.
Herkesin kendi cephesinden ele aldığı asıl soru şudur: Eski dünya düzeni yıkılıyorsa, yeni dünya düzeni nasıl olacak/olmalı? Doğal olarak, herkes kendi hesabını ve yatırımını, kurulacak yeni dünya düzeninde en fazla menfaat sağlayabileceği şartları oluşturmaya göre yapıyor. Trump ABD’si, farklı yöntemlerle de olsa dünya hegemonyasını sürdürmek için “ABD’yi yeniden büyük yapmak” amacıyla eylemlere girişiyor. Avrupa, kendi başına bir kutup olup olamayacağını tartışıyor.
Peki, başta Türkiye olmak üzere gelişen dünya ülkeleri ne yapacak? Gelişen dünya ülkelerine karşı blok olarak davranan ABD ile Avrupa arasında çelişmelerin derinleşmesi olumlu. Ama bu durum tek başına, gelişen dünya menfaatleri için yeterli değil. Türkiye ve diğer gelişen dünya ülkelerinin lehine bir düzenin oluşması için süreci seyretmek değil, daha adil bir dünya için kararlı ve aktif tutum izlemekten başka çıkar yol yok.