Sonra eğildi, yerden bir avuç ezilmiş çileği aldı. Ellerine bulaşan kırmızı suyla bana uzattı:
“Amca, bu senin alın terin. Bunun bedelini sana ödeten değil, yapan ödeyecek.”
Ardından genç adama döndü:
“Seninle işimiz bitti. İnsanlığı bilmeyen, ticareti de bilmez.”
O genç olduğu yere çöktü, dizlerinin üstüne. Kalabalık nefesini tuttu. Ben ise gözlerim dolarak sadece şunu diyebildim:
“Evladım, Allah büyük… Yere düşen şu çileklerim, senin adaletine şahit olsun.”
O gün çileklerimi topladım ama biliyordum: Asıl toplanan çilekler değil, insanların yürekleriydi.