Küçük Zeynep, okuldan çıkınca annesini yatıyordu çünkü evde bakan kimse yoktu. Annesiyle birlikte an, ona özel bir bağ kurmuştu. Zeynep, annesine neden hep geliştiğinde, Ayşe, "Çünkü çalışmazsak açık kalırız. Para kazanmamız gerekmiyor" dedi. Zeynep, “Para çok önemli mi?” diye sordu. Ayşe, "Hayır, canım. En önemli şey sevgi. Ama sevgiyle de karnımızı doyuramıyoruz" diye yanıt verdi.
Televizyondan gelen son dakika haberi, onu de dondurdu. “Yılmaz Holding'in sahibi Kerem Yılmaz, Boğaziçi Köprüsü'nde yaşanan trafik kazasında ağır yaralandı.” Ayşe'nin kalbi sanki durdu. Kerem'in fotoğrafı ekranda parlıyordu ve içinde büyük bir acı hissediyordu. Zeynep, annesinin nefes almasını fark etti ve "Anne, ne oluyor? Tanıdığın biri mi?" diye sordu. Ayşe, "Hayır canım. Sadece burada çalışan birini tanıyorum" diye fısıldadı ama içinde garip bir onun vardı.
Ertesi sabah hastane koridorları kayıyordu. Gazeteciler, TV kameraları, çiçek buketi taşıyan zenginler, herkes Kerem'in yaşayabileceği bir şey değil. Ayşe işe gelince hastanenin tam anlamıyla savaş alanına dönmüştü. Güvenlik görevlileri gazetecileri uzaklaştırmaya çalışıyor, Yetkililer koşuşturuyordu. Doktor Mehmet, hastane müdürüyle konuşurken kalbini paraladı: "Derin komada, beyin aktivitesi çok düşük. Ailesi en kötüsüne hazır olmalı."
O gün boyunca Ayşe, hiçbir odağı yoğunlaşmamış. Temizlik yaparken sürekli Kerem'i kirletir. Öğle molasında Zeynep yanında geldi ve “Anne, sen çok mutlu görünüyorsun” dedi. Ayşe, "Biraz yorgunum canım" diye yanıt verdi. Zeynep, “O adam için mi üzülünsün televizyondaki?” diye sordu. Ayşe şaşırdı; kızı ne kadar dikkatliydi. “Belki biraz, o çok yalnız bir adamdı” dedi. Zeynep, "Neden yalnızdı? Parası çok değil miydi?" diye sordu. Ayşe, “Para yalnızlığı gidermez canım.İnsanın sevgiye ihtiyacı vardır” dedi.
Zeynep, “O zaman ona sevgi verelim” dedi. “Ne demek istiyorsun?” diye sordu Ayşe. Zeynep, "Onu ziyaret edin. Sen hep derinlere ki hasta insanlara sevgiye ihtiyaç duyar" dedi. Ayşe talep etti ama kızı Zeynep'i alarak yoğun bakıma devam etti. İçerisindeki makinelerin bip sesleri ve karanlık bir sessizlik vardı. Beyaz çarşaflar arasında güçlü Kerem Yılmaz hareketsiz yatıyordu. Zeynep, annesinin elinin geçirdiği şeyleri merak ederek içine baktı. “Anne, bu adam çok hasta mı?” diye sordu. “Evet canım” dedi Ayşe gözlerini yüzünek.
Zeynep, “Ona zarar vermem” diyerek Kerem'in yanında uzandı ve küçük parçaları onun elini tuttu. Ey güçlü el, Zeynep'in sıcak parmakları arasında çaresiz kalmıştı. “Anne, bu adam çok mutlu görünüyor. Geçmişte sen babasının gittiğinde böyle olduğun” dedi Zeynep. Bu Ayşe'nin kalbini burk sözlertu. Zeynep, Kerem'in kulağına eğildi ve "Biliyor musun? Benim annemde bazen çok yorgun oluyor ama ona giderken kendini daha iyi hissediyorsun. Sen de kendini daha iyi hissediyorsun, değil mi?" diye fısıldadı.
O sırada Kerem'in kalp monitörü, dakikaların düzenli çalışan ritminin sakinleşmeye başladı. Oksijen seviyesi artıyordu. Sanki vücudu Zeynep'in dokunuşuyla rahatlamıştı. Selma Hanım, “Bu nasıl mümkün olur?” diye mırıldandı ama gözler monitörlerden ayrılmıyordu. Zeynep, "Artık korkuyor. Yalnız değilsin. Ben buradayım" dedi.
Zeynep'in bu masum sözleri, Kerem'in göz kapaklarını hafifçe titretmesine neden oldu. Oda dondu, kimse nefes alamıyordu. Kerem, "Sen kimsin? Bir melek mi?" diye zor duyulur bir sesle sordu. Zeynep, “Hayır, ben sadece Zeynep” dedi. "Annem burada çalışıyor. Sen çok hasta olduğun için yanına geldim. Yalnız olmak için."
Kerem, Zeynep'in samimiyetine hayran kaldı. O andan itibaren hastanede bir şeyler değişmeye başladı. Zeynep'in Kerem'in yüzey etkisi, hastane personelinin dikkatine dikkat çekti. Hemşireler, Zeynep'in Kerem'in iyileşmesindeki rolüne başladı. Zeynep, “Ben ona sevgi verdim” dedi. "Nasıl?" diye sordu gazeteciler. “Elini tuttum, ninni söyledim. Annem der ki: 'Sevgi en güçlü ilaçtır.'”
Bu masum cevap, herkesin kalbini ısıttı. Ancak hastane koridorlarında kötü niyetli insanlar da vardı. Sevgi Hanım, Kerem'in eski nişanlısı Elif ile birlikte çıktı. “Bu kadının burada ne işi var?” diye bağırdı. Ayşe, “Özür dilerim, sadece iyi niyetle geldim” dedi ama Elif'in gözleri öfkeyle parlıyordu.
Kerem, “O benim hayatı kurtarıcım” dedi. “Bu kadın ve kızı bana gerçek sevginin ne olduğunu gösterdiler.” Bu sözleri Elif'i daha da kızdırdı. "Sen milyoner bir iş adamısın. Bu kadın temizlik görevlisi" dedi. Ama Kerem, "Para önemli değil. Benim için önemli olan, Zeynep ve Ayşe'nin sevgisi" diye yanıtladı.
Zeynep, “Anne, Kerem bizim evimize gelecek mi?” diye sordu. Kerem, “Evet, hayır, birlikte olmak istiyorum” dedi. Bu sırada hastane yönetimi Ayşe hakkında şikayette bulunmaya karar verdi. Ayşe, “İşimi değiştirmek istemiyorum” dedi. Ama Kerem, “Beni kimseyi ayıramaz” diye cevap verdi.
Mahkeme günü geldiğinde, İstanbul Adliyesi önünde büyük bir kalabalık toplandı. Zeynep, “Gerçek aileyi kaybetmişsin, aşk kazansın” diye bağırıyordu. Mahkeme salonuna girdiklerinde, karşı tarafın gücünü gördüler. Murat ve avukatları, Kerem'in akli durumunun yerinde olmadığını iddia ediyor. Ancak Zeynep, “Kerem çok iyi. O en iyi baba” diyerek durumu değiştirdi.
Hakim, "Kerem'in güncel durumu normaldir. Bu aile, toplum için örnek teşkil etmektedir" dedi. Murat ve avukatları şok oldu. Hakim, "Bu davayı açanlar hakkında suç duyurusunda bulunmadığımı düşünüyorum. Çünkü burada sadece bir aileyi yıkmaya değil, sevgiyi yok etmeye çalışılmış" diye ekledi.
Mahkemenin süresi açık olduğunda, Zeynep sevinçle Kerem'e vardı. “Artık kimseyi ayıramaz” dedi. Kerem, “Gerçek aile hiçbir güçle yıkılmaz” diye yanıt verdi. O akşam küçük evlerinde büyük bir kutlama yapıldı. Komşular ve hastane personeli, bu zaferi kutladı.
Kerem, Ayşe ve Zeynep, gerçek bir ailenin mutluluğunu yaşadılar. Zeynep, “Baba şimdi ne olacak?” diye sordu. Kerem, “Şimdi hep birlikte mutlu yaşıyoruz” dedi. Ayşe, “Bize gerçek bir aileye sahip olduğunuz için artık hiçbir şeyden korkmuyorum” dedi. Bu hikâye, gerçek aşkın zaferle sonuçlandığını gösterdi. Çünkü bazen en küçük kalpler, en büyük mucizeleri yaratabiliriz.