Devam eden söyleşimizde, Zekayi Işın’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Süleymancıların siyasetle ilişkileri nasıl?
Süleymancılar ‘Bizim siyasetle işimiz yok, biz dini bir cemaatiz’ derler. Seçimler yaklaşınca da talimatlar gizli gizli gelmeye başlar. Bunların bakanları var, milletvekilleri var… Kemal Kaçar birkaç dönem milletvekilliği yaptı. 2000 yılında Kemal Kaçar’ın vefatından sonra lider olan Ahmet Denizolgun da Refah Partisi’nde milletvekilliği ve Ulaştırma Bakanlığı yaptı. Bu iki lider 28 Şubat dönemde siyasetin içindeydi.
Şöyle bir anım var; Bizleri Münih merkeze acil toplantıya çağırmışlardı. Bize ‘getirebileceğiniz kadar çok kişi getirin’ dedikleri için ben de cemaat toplayıp Münih’e götürdüm. Hatim merasimi ya da vaaz var zannederek gittik. Toplantıda bizim bölge sorumlumuz Mustafa Yılmaz, ‘Ahmet Bey abimizin selamları var. Uçakla olursa uçakla, olmazsa otobüs kiralayacaksınız, Kapıkule’ye gidip Mesut Yılmaz’a oy vereceksiniz. Bu abimizin kesin talimatıdır’ dedi.
‘Uygulamazsak abimiz incinir’ gibi sözler söylendi. Yanımda götürdüğüm arkadaşlarım da ‘Siz bize ‘vaaz var’dediniz, bunlar ne anlattı?’ diyerek tepki gösterdi…
Uzun süre Münih başkanlığı yapmış, aynı zamanda defalarca beyin takımını evinde ağırlamış olan bir şirketin Münih müdürüne, AK Parti’ye açıktan oy verdiği için hanımıyla beraber teşkilat yasağı getirildi.
Kayınpederim Mustafa İnal, 80 yaşında, son Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce Denizli’den onun evine gelip ‘Mustafa amca, yarın seçim var, Tayyip Erdoğan’a oy vermeyeceksin, bu merkezin bir talimatıdır’ dediler. Kayınpederim gidip CHP’ye oy verdi. Kayınvalidem ise Denizli’den gelenlere kızıp ‘hiç oy vermem o zaman’ demiş.
24 Haziran seçimlerinde, talebelere, bütün dava adamlarına ‘İYİ Parti’ye oy vereceksiniz’ emri verildi.
Denizli’de bir hocaefendi vardı; abiyle görüşmesinde ‘Biz Meral Akşener’e oy vereceğiz ama biliyorsunuz ‘başınıza ne zaman bir kadın ‘reis’ olarak atanırsa kıyamet alemetlerindendir’ diye hadis var. Meral Akşener seçilirse başımızda bir kadın reis olmayacak mı abi?’ diye soruyor. Adama apar topar yurt yasağı veriyorlar…
Geçen yıl Ocak ayında hanımla birlikte Eskişehir’de belediye başkanlarına kitap dağıtmaya gitmiştik. Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’la görüştük. Kitabı takdim ettiğimizde okuyacağını söyledi. ‘Süleymancılar bana geldiler, ‘Ekrem İmamoğlu’yla tanışmak istiyoruz. Ona bu seçimlerde oy vereceğiz. Bizi Ekrem İmamoğlu’yla tanıştırabilir misiniz’ diye sordular’ dedi. Başkan ‘Ne kadar oyunuz var’ diye sormuş, onlar da ‘İstanbul’da 300 bin oya sahibiz’ demişler. Sonra tanıştırmış… ‘300 bin civarında oy Süleymancılardan Ekrem İmamoğlu’na gitti’ dedi.
2005 yılında Alman devletini dolandırmaktan yargılandılar. Daha sonra tüm şubeleri kapatıp dernek olarak faaliyetlerini sürdürdüler… Almanya Süleymancılara nasıl bakıyor?
Alman devletiyle ilişkileri iyi. Gitmediğim devlet dairesi kalmadı. Her gittiğim yerde övüyorlar.
Almanya’da belki 10 şirket sayabilirim ki bunlar et, sucuk, salam üretiyorlar. İslam dinine göre yenmesi uygun olmadığı halde hepsinin üzerinde “helaldır” yazıyor. Şu an, Köln merkez olarak 70 milyon Euro değerinde bina inşa ediyorlar. Yapının büyüklüğü dikkat çektiği için basın da ilgi gösteriyor.
Tahmini proje maliyeti 25 milyon Euro olan DİTİB Merkez Camisi’nin kaba inşaatına 9 milyon Euro harcanırken toplanan bağış miktarı ise 2 milyon 925 bin Euro oldu. Süleymancıların 70 milyon Euro değerinde bina yapacak olması gerçekten şaşırtıcı.
Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer ile 2013 yılında görüştüm. O zamanlar İçişleri Bakanı değildi. Tarikattaki sorunlardan bahsettim. Birlikte yemek yedik. Bana dedi ki, ‘Bu dernekler iyi şeylerdir. Kişi evde oturacağına birlikten güç doğar. Bunların 300 tane şubesi var. Tayyip Erdoğan’ın elemanları değiller. DİTİB’in maaşları Türkiye’den geliyor. Araştırabildiğim kadarıyla VİKZ (İslam Kültür Merkezleri Birliği) Alman yasalarına uygun, Almanya için yararlı bir dernek, o yüzden bunlara ben bir şey yapamam. Varsa bir şey bu yargının işi’ dedi. Ben de ‘Birilerinin bunu yargıya bildirmesi lazım’ deyince ‘Sen fazla kafanı yorma bu meseleye’ dedi.
‘Neden ayrılmak için 40 yıl beklediniz’ diye eleştiriler alıyor musunuz?
Evet hem de çok... Bu 40 yıl değil de, 50 yıl veya 10 yıl olabilirdi. Ben onlarla öyle yetiştim ki ‘ayrıldıktan sonra nereye gideceğim’ sorusu oluştu. 11 yaşımdan yaklaşık 40 yaşıma kadar ‘emekleme’ dönemim oldu. Bana ‘Senin birinci adresin burası… Her gün işten çıktıktan sonra evine gitmeden önce mutlaka yurda uğrayacaksın, bir hizmet var mı diye soracaksın, ondan sonra evine gideceksin’ denildi hep. 20 yılımı bunlar için talebe okutacağım, namaz kıldıracağım diye koşturmakla geçirdim. Yani soruşturacak vaktim hiç olmadı. Sonra çocuklarım olduktan ve belli bir yaşa geldikten sonra artık hataları görmeye başladım. Ama esas bu vergi kaçakçılığından sonra uyandım. Vergi kaçırılan bir yerde cami olmaz. Burada namaz kılınmaz. Sahtekârlıkla İslam bağdaşmaz. Haram parayla cami kuracaksın, sonra o haram parayla gidip namaz kıldıracaksın. Bizim bir abimiz vardı; Nurettin Akman. Bir gün bir haber geldi ‘vazifeden alındı’ diye. ‘Artık yurtlara sokmayacaksınız, iletişim kurmayacaksınız’ diye talimat verdiler. ‘O gavûr’ demeye getirdiler. Dün daha abimizdi bugün neden gavûr oldu? Benim için bunları anlatmam önemli.
Artık kendinizi daha özgür hissediyor musunuz?
Çok rahatladım. Aklımı kullanma yetisine sahip oldum. Hocaların karnını doyura doyura bu hale geldik diyoruz eşimle. Teşkilatı zengin etme adına Almanya ve çevresinde gitmediğim yer kalmadı. Köy köy gezip teşkilat için para topladım. Beni gören insanlar yine para isteyeceğimi düşünüp yol değiştiriyorlardı. İnsanların kaçtığı bir insan haline gelmiştim.
Şimdi kendi işime, aileme daha fazla vakit ayırabiliyorum. Araştırma yapıyorum. Yaptığım işler işe yarıyor. Yazdığım bu kitabı bakanlara, milletvekillerine, valiye, Eskişehir’de belediye başkanlarına, mahalle muhtarlarına gönderdim. Bütün bakanlara ulaştığının haberini aldım. Neredeyse iki sene geçti. Kimseden bir dönüş olmadı.
Diyanet’in çok konuşulan tarikatlar raporunda Nakşibendilerin bir kolu olan Süleymancı tarikatına ilişkin şu ifadeler yer alıyor:
"Süleymancılar da tek kişinin adı üzerinden gelişen bir grup olmalarına rağmen Süleyman Hilmi Tunahan’ın görüşleri yazıya geçmediği için bunların dini anlayışları daha geniş ve geleneksel İslam klasikleri çerçevesindedir. Ama bu yapının en önemli özelliği çoğu cemaatlerde gördüğümüz gizil yöntemlerle bağlılarının sadakatini ebedileştirmektir. Bu açıdan onlar da Nurculara benzemektedir; yani kapalı devre çalışıp, müntesipleriyle cemaatin ilişkisini şeffaf olmayan bir tarza büründürüp sadakati bu şekilde güvence altına almaktadırlar. Nurculardan farkları ise bir tek ismin yazıları üzerinden dini öğretilerini şekillendirmemeleridir…
Süleymancılarla ilgili olarak, onların, birtakım yabancı istihbarat örgütleriyle bağlantısı olduğu iddialarının ciddiye alınması ve yeni bir FETÖ ile karşılaşmamak için gerekli incelemelerin yapılması, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur."