Abdurrahman Dilipak’tan Kıyamet Senaryosu: Boykot Çağrısının Arkasında Yeni Bir Türkiye Var!
AKP’li Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, son günlerde sosyal medyada gündem olan boykot çağrısına ilişkin oldukça sert bir uyarı yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınıp tutuklanmasının ardından başlayan protestolar ve boykotlar, halkın önemli bir kesimi tarafından destekleniyor. Gençlerin, özellikle 2 Nisan’da başlatmayı planladıkları "tüketimi durdurma" çağrısı, sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. Ancak, bu çağrılara karşı tepkiler de hızla artmaya devam ediyor.
Dilipak, bu gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamalarda, yeni bir Türkiye'nin doğmak üzere olduğunu ve bunun toplumsal anlamda büyük değişimlere yol açacağını belirtti. X hesabından yaptığı paylaşımda, “Yarından itibaren yeni bir Türkiye ile tanışacaksınız. Kemerlerinizi bağlayın. Çok mutlu olacağınızı sanmıyorum” ifadelerini kullanan Dilipak, boykotun arkasındaki toplumsal gerilimin daha büyük bir felakete yol açabileceğini ima etti.
Boykot Çağrısının Gölgesinde Birleşen Toplum ve Politikalar
Son günlerde, özellikle gençlerin çağrısıyla birlikte başlayan boykot hareketi, sadece ekonomi değil, toplumun genel yapısını da tehdit eder bir hale gelmiş durumda. Dilipak, boykot çağrılarının bu denli büyük bir toplumsal etki yaratmasının, Türkiye’deki mevcut ekonomik ve politik dengeleri sarsabileceğini belirtiyor. “Ama öte yandan bu toplumun yarısının ağladığı şeye, diğer yarısı gülüyor” diyerek, Türkiye’deki kutuplaşmış toplumsal yapıyı gözler önüne serdi.
Bu açıklama, Türkiye'deki mevcut politik durumun ne kadar derin bir yarılma içinde olduğunu gösteriyor. Bir tarafın karşılaştığı zorluklar ve yoksulluk, diğer taraf için fırsat olarak algılanıyor. Bu durum, toplumun birbirinden giderek daha fazla ayrıldığını ve her bir grubun yalnızca kendi çıkarlarını düşündüğünü vurguluyor.
Yeni Bir Türkiye ve Toplumsal Cinnet
Dilipak, toplumsal yapının giderek daha fazla cinnet haline dönüştüğünü savunarak, “Birbirinin acısında mutluluk, yoksulluğunda zenginlik arayan bir cinnet toplumuna dönüştük” ifadesini kullandı. Bu, sadece ekonomik değil, psikolojik bir çözülme sürecine de işaret ediyor. Toplumun büyük bir kısmının yaşadığı sıkıntılara karşı, başka bir kesimin buna kayıtsız kalması ya da bundan fayda sağlama çabası, bu yapının ne kadar sağlıksız olduğunu ortaya koyuyor.
Dilipak’ın “Politikacılar, cemaatler, profesyoneller, yargıçlar, iş adamları, istihbaratçılar ve medyamız birlikte başardınız!” şeklindeki eleştirisi, sistemin her katmanında bulunan aktörlerin bu tür toplumsal olayları tetikleyen etkenler olduğunu ve tüm bu süreçlerin bir araya gelerek toplumu bu noktaya getirdiğini belirtiyor. Toplumdaki bu parçalanmışlık, hükümetin ve devletin çeşitli organlarının bu çatlakları derinleştirdiğini düşündüren bir eleştiri olarak karşımıza çıkıyor.
Toplumsal Dayanışma ve Gerilim Arasındaki İnce Çizgi
Dilipak, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın da önemine vurgu yapıyor. Ancak, bu dayanışmanın şu an için yalnızca kriz dönemlerinde ortaya çıkabildiğini ve sürekli bir toplum bilinci yaratmanın zorluğunu ifade ediyor. "Birlikte başardık!" ifadesi, her ne kadar toplumsal fayda sağlama adına güçlü bir söylem gibi görünse de, Türkiye'deki mevcut yapının bu tür birlikteliklere yatkın olmadığı, aksine, toplumu kutuplaştırarak faydalarını sınırladığı düşüncesi güçlü bir şekilde dile getiriliyor.
Sonuç olarak, Abdurrahman Dilipak’ın boykot çağrısına ve toplumsal yapıya dair yaptığı açıklamalar, yalnızca bir felaket senaryosu sunmaktan öte, Türkiye’nin içinde bulunduğu politik, ekonomik ve toplumsal çelişkilerin derinleştiği bir döneme işaret ediyor. Bu açıklamalar, mevcut gerilimlerin hangi noktalara varabileceğine dair önemli ipuçları veriyor. Boykot ve protesto hareketlerinin sonuçlarının, sadece ekonomik değil, toplumsal yapının bütünlüğü üzerinde de kalıcı etkiler bırakması muhtemel görünüyor.