FÜSUN İKİKARDEŞ
Osman Sınav sinemacı. Meslekte 40 yılını doldurmak üzere. Senaryo yazmış, yönetmenlik ve yapımcılık yapmış, konu ve içerik tasarlamış. Akıntıya kürek çekmemesiyle, buna karşılık iş yapan diziler, filmler üretmesiyle ünlü. Osman hocayla Koşuyolu’ndaki ofisinde buluştuk, sinemayı, dizileri ve Yalnız Kurt’u anlat bize, dedik. Sağ olsun var olsun, açık, yalın, sade bir dille aydınlattı bizi.
Evet, mesleğe reklam yazarlığıyla başladım, sonra reklam yönetmenliği… Sonra şirketi kurdum, yapımcılık ve reklam filmleri yaparken diziler başladı.
Hedefim baştan itibaren uzun metraj sinema yapmaktı. Yani insanlara dokunan hikaye anlatmaktı. Baştan beri reklam yazarlığı döneminde de, öncesinde de, öğrencilik döneminde buna karar verdim. Sinemaya ulaşmak için reklam yazarlığını bir başlangıç, ilk basamak olarak seçtim. Sinemaya en yakın meslek reklam, tanıtım alanıydı.
Bir fikri ya da bir malı satmak için 20 saniyelik bir senaryo yazıyorsunuz, 20 saniyede satmanız lazım! Onu en pozitif şekliyle nasıl anlatır, insanları nasıl ikna edersiniz… Bunu arama sürecinin meslek hayatıma da çok büyük katkıları olmuştur.
Evet. Hayatımda tesadüf yoktur
Maalesef.
Çok yorucu bir şey. O anlamda maalesef.
Reklamsinema çelişkisi şudur: Reklam, olumlayıcıdır. Sinema ise, ya da sanat, zaman zaman olumsuzlayıcı olabilir. Olumsuza karşı çatışmalar üzerinden insana dokunur. Reklam hep olumlayıcı olmak zorunda. Reklamda negatif faktör olamaz. Felsefi olarak, insanlara hitap ederken böyle temel bir farkı vardır. Hepimiz biliriz ki, reklam, drama sanatları, bir İtalyan romancının dediği gibi ‘Drama hayvanı çatışmayı şart koşar‘. Drama çok sesliliktir ve çatışma ister. Çatışma olmadan, ortada bir çatışma hayvanı olmadan drama yaratamazsınız.
Piyasa halkın istediğini vermeyi şart koşar. Ona zorlar. İnsanlar bunu seviyor haydi onu yapalım, gibi. Halbuki sanat, aykırı bir yerden bakmayı ezber bozmayı gerektirir. Piyasanın derdi, insanların alıştığını vermekse, sanat tam tersine alışmadığını, ezber bozmayı esas alır. Sanatın önündeki engel de budur. İnsanlara alışmadıkları bir noktadan dokunmak gerekiyor. Bu, piyasa tarafından reddedilir. İşin içinde ekonomi var, o parayı kazanmak zorundasınız. Bunu yaparken de hem ezber bozacaksınız hem piyasaya bunu kabul ettireceksiniz. Ben hep ezber bozmaya çalıştığımı düşünüyorum. Bu, yokuşa su akıtmak gibidir.
En başta okuma var. Her zaman. Gözlem var, dünyayı takip etmek var. Sosyolojik olarak insanlar arasında trend nerede! Gençler nereden geliyor? Onları takip etmek ve analiz etmeye çalışmak.
Ezber bozma çerçevesinde bakıyorum.
Evet. Başarıyorsanız, reyting alıyorsanız mesele yok. Her gün saat 10’da reyting değerleri geliyor ve oradan bir analiz yapıyoruz. Ne olmuş neden o daha yukarı, neden biz düşmüşüz. Ona göre yönlendiriyoruz yaptığımız işi. Ezber bozmak çerçevesi içinde zor ama imkansız değil. Reyting alıyorsanız, aldığınızda çok ideolojik kamplardan sizi zorlayan yoksa, reyting eşittir para demek. Herkes parasına bakıyor.
80 darbesinin yol açtığı kesinti, Yeşilçam geleneğine duvar ördürdü. 80 darbesi Lütfi Akatların, Halit Refiğlerin, Sam Şekeroğluların, Metin Erksanların, Memduh Ünlerin kurduğu o geleneğe ket vurdu. Onlar, Yeşilçam sinemasının fil ayakları, tabi daha çok isim sayılabilir. Yılmaz Güney de bu geleneğin başka bir yerden devamıdır. Yılmaz Güney’in en büyük sermayesi, gelenektir. Onun üstünde durmasıdır. Gelenek ve refleks, Türk milletinin refleksidir. Türk milleti derken bir bütünden bahsediyorum. KürtTürk ayrımı düşünmeden söylüyorum. Bir duvar dibinde oturma biçimi, halkın oturma biçimi geleneğindendir. Hani iki lafın belini kırmak için duvara yaslanmış, hani it oturuşu denilen form… Beden dili olarak Yılmaz Güney bunu çok daha bilinçli kullanmıştır. Birçok filmde, sadece oyunculuk yaptığı dönemde Lütfi Akat’la çalışmıştır. Lütfi Akat sinemasından çok şey almıştır. Onu Yılmaz Güney yapan, biraz da bu gelenekler üstüne oturmasıdır.
Bana göre, ideolojik söylemleri filmlerinde hep sırıtır. Onları çıkartsanız film bir şey kaybetmez.
Hatta daha değerli bir sinema haline gelir. İdeolojik söylem, zaten filmi değersizleştiren, aşağı çeken bir şeydir.
Evet, öyle. Mesela Arkadaş filminden o sloganları çıkartırsanız film çok insani bir film. Çok kıymetli, duygu anlatır.
Sinema hikaye anlatmaksa bitmez. Hiçbir zaman bitmeyecek. Hikaye anlatmanın yolunu bulacağız. Teknoloji değişecek, iPhone çıkacak başka şey çıkacak. Kamera şekilleri, kayıt değişecek. Benim öğrencilik yıllarımdı, televizyon yeni yeni palazlanıyordu. Metin Erksan’ın bir sözü vardı… Biz sinema yapmak istiyoruz, televizyon sinemayı ucuzlatıyor. Hatta sinemayı öldürüyor mu? diye konuşuyorduk.
Dedi ki, “Çocuklar, elinizde bir senaryo var mı? Var! Elinizde dramatik metin olarak inandığınız bir senaryonuz var. Buradaki karakterleri oynayacak oyuncularınız var. Seti kurmuşsunuz, ışık var. Kamera var. Ve siz hikayenizi anlatıyorsunuz. Tamamdır“ . Bunu ister televizyona, ister sinemada kapalı salonda pazarlasınlar. Yaptığınız iş, hikayenizi anlatmak sinemadır, dedi. Kamerayla, perdede hareketli görüntüyle, oyuncuyla karakterler üzerinden bir şey anlatıyorsanız bu sinemadır. Ondan sonrası keyfiyete ve ticarete bağlı bir şeydir.
Tam da onun için yokuşa su akıtmaya çalışıyoruz. Her şey reyting değil. Doğru ve iyi yapıyorsanız bir şekilde reyting alırsınız.
O kadar hakim olduklarını düşünmüyorum. Bunlar olacak, hayatımıza girecek. Yolumuza devam edeceğiz. Free televizyonlar en azından bir 10 yıl daha hayatımızda olacak. Onlardan vazgeçemeyiz. Dijital platformlar her şeyi almış götürmüş falan değil. O konuda üzüldüğüm bir şey var. İlk geldiğinde sevindiğim bir şey vardı. Orada daha özgürce kurallar olacak, yeni yaratıcılar çıkacak, fırsat verilecek diye düşünüyordum.
Maalesef yeni yaratıcılar çıkmadı. Yapılan işlere baktığımda çoğu özenti! Sadece özgürlüğü RTÜK’ten dolayı küfredemiyoruz, orada küfredelim abi, diye anlayanlar çıktı. Sigara içemiyoruz, orda içelim! Kafamız güzel olsun“ gibi bir yaklaşımla bir takım işler yapılıyor. Kafan güzel olacaksa git evinde yap.
Sosyolojik olarak çok büyük dertlerimiz, çok ciddi sıkıntılarımız var. Gençlere bakınca ne yapacaklar, nereye gidecekler, bilemiyorlar. Herkes bir şeyden dertli. Sosyolojimizi etkileyen ciddi hikayeler yapabiliriz. Benim için geç belki ama geçenlerde bir şey keşfettim. Hz. Yusuf hikayesi! Tevrat‘ta var, İncil’de var, Kuran’da var. En eski hikayelerden. Üzerine yazılmış hiçbir ciddi roman ya da bir kitap yok. Thomas Mann, Yusuf ve Kardeşleri diye 4 cilt kitap yazmış! Her bir cilt 500 sayfa. Yeni okumaya başladım.
Reyting için bunlar yapılmaz. Daha stressiz, daha kolay yollar var. Daha çok reyting alırsınız. Ne güzel sette etrafınızda güzel kadınlar, güzel adamlar dolaşır. Niye böyle insanların canını sıkan işler yapıyorsunuz ki?
O var, bununla da (Yalnız Kurt) kitleyeceğiz. O damarı bulacağız. Hedef şu: Biz bu ülkede bu topraklarda neyin üstüne basıyoruz? Türkiye’de toprağın üstünde durmak ne demektir. Bir yere adım attığınız zaman o toprağın altında en az 45 medeniyet var. Katman katman büyük medeniyetler var, onların üstündesiniz. Çok kıymetli! Bugün de dünyanın bütün atar damarlarının attığı bir jeopolitik üzerinde duruyorsunuz. Burada durmak çok kolay değil. Herkes ‘kenara çekil ben geçeyim‘ diyor. Çekil geçeyim, çekil geçeyim! Ben neden çekileyim arkadaş! Burası benim ülkem. Bu jeopolitiğin derdiyle dertlenmek, biraz da anlatmak gerekiyor. Burada yaşamanın bedelini, burada yaşarken bize yaratılan sıkıntıların kaynağını görmeye, bunu anlatmaya, uyanık olmaya çalışıyoruz.
Sıkıştık bunaldık / Sığmıyoruz artık kabımıza / Burdan çıkışı bulmak zorundayız / Aydınlık yarınlara varabilmek için geçmişin karanlığına gömüleceksin / Bu millet ne badireler atlattı / Her seferinde güneşe çıkan yolu buldu… Bu sözler Yalnız Kurt’un sezon finalinin son sahnesinden. Belli ki dizi devam edecek ve Yalnız Kurt çıkış yolunu bulacak. Osman hocayla, diziye ilişkin şunları konuştuk.
Zaman zaman kendi önemli değerlerimizle bize dayatılıyor, zaman zaman da ihanetlerle yapılıyor. İhaneti fark edersiniz ve halledersiniz. Biri kararlı duruş sergiler, ihaneti kökünden kazır atar. Denize dökersiniz gerekirse! Ama kendi değerleriniz üzerinden bir şey üretip de sizin insanınızı kandırıyorsa bunu fark edemezsiniz. Kendi değerlerimizle aldatılırsan başarıya ulaşamazsın. İşte 15 Temmuz’da yaşadığımız nedir? Allah’la kandırıldık. 40 yıldır bu toplumun en zeki, en çalışkan insanlarını Allah’la kandırdılar. Bunu göremedik, çok az insan görebildi. Yine de fark ettik ve durdurduk.
Bu işte bizim Türk milletinin feraseti sayesinde oldu. Bizim Yalnız Kurt’ta her bölümde kullandığımız söz var ya, “Keskin feraset keramete nal toplatır!“
Hafız Ahmet. Benim dedem. Torosların tepesinde buğday eken bir hoca. Onun lafı imiş. Ben hiç tanımadım, bu lafını babam söyledi.
Bu kavram üzerinde düşünürdüm. Kendimce bir feraset sahibi olduğumu düşünürüm. Biz feraset sahibi bir milletiz. Bu sayede de birçok felaketten kurtuluyoruz. Türk milletinin ta Orhun abidelerinden gelen kültürel genetik kodları var. O kodlar bizi ayakta tutuyor. Biz Hakanımızı seçerken veya hükümetimizi yaparken de en önemli ölçü hakkaniyet sahibi, dürüst olmasıdır.
Ben tanrı gibi gökte doğmuş Türk Bilge Kaan. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim. Türk Hakanı yemez yedirir, giymez giydirir. Erk bu! Beklediğimiz erk budur. Kod oralardan geliyor işte! Bu kültürel kodlara sahip millet de 15 Temmuz’da hainin karşısında duruyor, tankın karşısına geçip dur kardeşim, diyor. Sen benim silahımla, benim ordumla napıyorsun?
Ve 910 gün sonra da, ordunun kalanıyla, sağlam unsurlarıyla Suriye’ye harekat başlatıyor. Neye karşı? NATO’ya karşı! Orada NATO askeri var, sen NATO üyesisin! Orada Amerikan askeri var ve Amerikalılara rağmen Suriye’ye harekat yapıyorsun. Bu acaip bir şey!
Biz diziye şöyle başladık. İlk bölümün ilk sahnesi çizgidir. Animasyondur. Kızım çizdi, çizgi roman sanatçısıdır. 6. Yüzyılda Dede Korkut’un son bulunan hikayelerinden birisi, yeni keşfedildi: Salur Kazan efsanesi. Yedi başlı ejderhanın yedi başını koparması. Orada anlattığı efsaneyle başladık. Yedi başlı ejderhayı Türkiye düşmanı bir yapılanmaya benzettik. Yedi baştan birini kesince diğeri çıkıyor! O zaman yedi başı birden nasıl keseriz? Bunun üstüne strateji geliştiren bir kahraman ve kahraman arkasındaki akıl hocaları olan dramatik bir yapıyla bunu anlatmaya çalıştık. Sezon finalindeki 20. Bölümün son sahnesinde de Türklerin Ergenekon’da sıkışıp demir dağdan çıkışı vardır! Ergenekon’dan çıkış efsanesini anlattık.
Belgelerle… Uğur Mumcu suikastini yaptık, Gaffar Okkan suikastını yaptık. Nasıl olmuş? Nedir? Ne tetiklemiş? Göz göre göre bunlar olmuş. Bana göre Uğur Mumcu da bir yalnız kurt, Necip Hablemitoğlu da, Hrant Dink de bir yalnız kurt. Benim yalnız kurt kavramım böyle. Onu sevenler bu kavramı kabul etmeyebilir, ama ben bir üst kavramdan bahsediyorum. Türkiye’nin çıkarları için inandığı şeyi göz göre göre ifade etmiş, savunmuş, canından olmuş. Yalnız kalmış ama savunmaya devam etmiş.
Tabi.
Gladyo demek bana küçültücü geliyor. Gladyonun da üstünde, gladyoyu da kullanan bir yapıdan bahsediyoruz. Golyat, bir üst akıl. Bütün dünyadaki dengeleri oluşturmaya çalışan, her yere ulaşan bir yapı.
Dünyayı yöneten büyük şirketler, aileler var. Bunlar belli. Amerika’yı, dünyayı bunlar yönetir.
Devlet emperyalizmini biz son zamanlarda çok abartıyor olabiliriz. Artık şirketler eliyle yapılıyor. Devletlerden daha büyük. O devletleri yöneten bir şirket yapılanmasından söz ediyoruz. Orduları olan…
Tabi bayrak var, ama orduyu yöneten Irak işgalini yapan Shell’in, BP’nin ordusu. Elime 12. Yüzyılı inceleyen bir araştırma geçti. Sanıyorum Türk Tarih Kurumu yayınlamış. Musul Atabeyliği, Zengiler üzerine bir araştırma kitabı. Henüz bitiremedim ama bugün ne varsa aynısı! Hiçbir şey değişmemiş. Bugün oralarda Amerika varsa, o zaman da; (Papa’nın gelişi hatırasına haritalar çiziliyor). Amerika yok Haçlılar var. Bugünkü YPG’nin, PKK’nin yerine Zengilere, Atabeylere karşı gruplar Haçlılarla işbirliği yapmışlar. Aynı coğrafyada aynı kavga! Tarihin yürütücü gücü nasıl bir şeydir…
Hayır, bizim başımıza kolayca bir şey gelmez… Ardından 40 it ulumayan kurt, kurt değildir.
Biz şimdi işimizi daha iyi nasıl yaparız, ona çalışıyoruz. Son bölüm yayınlandığı gün, tam 11 saat süren bir senaryo toplantısı yaptım. Yeni sezon için, aynı sandalyeden kalkmadan 11 saat çalıştık. İşimize devam ediyoruz, kanalımızın da bir sıkıntısı yok.