Dakikalar içinde koltuğu satın aldılar ve küçük minibüslerine yerleştirdiler. Eve vardıklarında Richard ve Johnny koltuğu hemen indirip oturma odasına koydular. "Tamamdır, hadi gidelim Johnny. Kamp alanına güneş batmadan varmalıyız."
Neyse ki Johnny çoktan bavullarını hazırlamıştı, hafta sonu için yola çıktılar! Pazar günü döneceklerdi, bu da Anne'nin iki gün boyunca evde yalnız kalacağı anlamına geliyordu...
O akşam Anne koltuğu güzelce bir temizlemeye karar verdi çünkü biraz tuhaf bir kokusu vardı. Ovalarken koltuğun yastıklarını kaldırdı...
Tam o anda yastıkların arasında parıldayan bir şey fark etti...
devamı >>>>
Çok güzel bir altın kolyeydi bu. Oldukça eski görünüyordu ama gayet iyi durumdaydı. Anne kolyeyi elinde çevirirken garip bir şey fark etti: üzerinde anten olan küçük bir cihaza benziyordu. Tepesinde yanıp sönen bir ışık vardı. Bu bölüm kesinlikle kolyenin geri kalanıyla uyuşmuyordu.
"Bir çeşit çağrı cihazı falan olmalı," diye düşündü kendi kendine cihazı dikkatlice incelerken. "Belki internette bununla ilgili bir şeyler bulabilirim." Anne alt kattan dizüstü bilgisayarını almak için yatak odasının kapısı açtı.
Aşağı inerken birdenbire salonda maskeli üç adamın durduğunu gördü...
Korkuya kapılan Anne çığlık atmaya başladı ve gerisin geriye üst kata koştu. Hızlıca banyoya girdi, kapıyı kilitledi ve ışıkları kapattı. Hemen telefonunu kaptı ve 911'i aramaya çalıştı ama görünen o ki telefonu çalışmıyordu.
"Bu da ne..." Ardından gittikçe yaklaşan ayak seslerini duydu. Aniden biri kapıyı açmaya çalışmış ama kilitli olduğunu fark etmişti. "GİDİN BURADAN! İSTEDİĞİNİZİ ALIN," diye bağırdı kapının tokmağını çekiştiren adamlara.
Derken birdenbire, çıtırtı gibi bir ses duydu...
devamı >>>>
Ses daha da yükseliyordu. Anahtar sesine benzer bir sesti. "Lütfen bana zarar vermeyin!" diye bağırdı Anne. "Bütün paramı size vereceğim..." Ancak kapının diğer tarafından ses gelmemişti. Tek duyduğu çıtırtıya benzer sesler ve adamların yabancı bir dildeki konuşmalarıydı. Telefonunu bir kez daha kontrol etti, hâlâ çalışmıyordu.
Anne tam kocasına mesaj atmaya çalışıyordu ki bir tıkırtı duydu. Bir anda kapı açıldı...
Tam o anda banyonun kapısı açıldı ve Anne maskeli üç adamla karşı karşıya kaldı...
Adamlardan biri büyük bir çuval çıkararak Anne'in kafasına geçirdi. Zavallı kadını alıp evden dışarı çıkardılar. Anne çuvalın boşlukları arasından beyaz bir minibüs gördü. "Beni nereye götürüyorsunuz?!!" diye bağırdı, nereye gittikleri hakkında en ufak bir fikri yoktu. "Lütfen benimle konuşur musunuz!??"
Anne o kadar şok olmuş ve korkmuştu ki ağlayamıyordu bile. Sadece gözlerini kapadı ve tüm bunların bir kabus olmasını diledi. Bir süre sonra minibüsün yavaşladığını ve durduğunu hissetti. Kapı kayarak açıldı. Onu bir binanın içerisine götürüp bir sandalyeye oturttular.
Tam o anda adamlardan biri Anne'in kafasındaki çuvalı yavaşça çıkardı...
devamı >>>>
Karşısında bir adam belirdi. Hiçbir şey söylemeden çuvalı Anne'in kafasından çıkardı ve kadının karşısına oturdu. Anne etrafına bakındı. Kocaman, boş bir binanın içindeydiler. Havaalanlarında bulunan şu boş hangarlara benziyordu.
Ardından gözlerini karşısında oturan adama dikti. Adam tek kelime etmeden kadına bakıyordu. "Sen kimsin?" dedi Anne titreyen bir ses tonuyla. "Bunu bana neden yapıyorsunuz?!!!"
Adam hiçbir şey söylemeden birkaç dakika daha ona baktı. Ve bir anda cebinden bir şey çıkardı...
devamı >>>
"İsmin ne?" diye sordu adam Rus aksanıyla, bir yandan da cebinden bir fotoğraf çıkarıyordu. Anne, adama baktı ve sesi titreyerek, "Anne. Lütfen bana zarar vermeyin. Yanlış insanı almış olmalısınız." dedi.
Adam güldü, "Hayır, Anne. Kesinlikle doğru insanı aldık. Bu resmi görüyor musun? Kraliyet elbisesi giyen bir kadın portresi. 14. yüzyıldan kalma balo elbiselerinden biri. Bu resimde sana tanıdık gelen bir şey görüyor musun?" diye sordu.
Ağlamaktan ve vücudundaki adrenalin patlamasından dolayı görüşü bulanıklaşmıştı ancak dikkatlice odaklandığında görebildi... "Aman Tanrım...olamaz..."
devamı >>>
Anne, resimdeki kadının koltuğunda bulduğu kolyenin aynısını taktığını fark etti. "B...bu... kolye," dedi Anne kolyeyi işaret ederek.
"Doğru," diye yanıtladı adam. "Bu resimde gördüğün kadın Anna Barawinka. 17. yüzyılda Moskou prensesiydi. 1745 yılında saray ateşe verildiğinde hayatını kaybetti. Saraya girmeden önce arabasında bu kolyeyi takıyordu, bu da kolyeyi onun varlığının tek canlı kanıtı yapıyor. Paha biçilemez bir değeri var."
Adam ayağa kalktı ve Anne'in önünde durdu. "Şimdi sana kim olduğumu söyleyeyim..."
Rus Gizli Servisi için çalışıyorum. Bu ulusal eseri almam ve birkaç ay önce çalındığı Moskou Müzesi'ne geri götürmem için beni görevlendirdiler. İstihbaratımız kolyenin izini burada, Amerika'da bulunan özel bir koleksiyoncuya kadar sürdü. Kolyeyi yüksek miktarda parayla takas etmek için onunla bir anlaşma yaptık. Koleksiyoncu halka açık bir yerde buluşmak istedi. Dolayısıyla mobilya mağazasını seçti."
Anne, adamın anlattıklarını sessizce dinledi ve onu bırakacaklarını umdu. Adam sözlerine devam etti,
"Mağazada işler ters gitti..."
Alıcı bizim polis olduğumuzu anlayınca kaçtı. Kaçarken de muhtemelen kolyenin arkasında bir GPS olduğunu fark etti. Müzedeki tüm eserlerin üzerinde bu GPS bulunur. Biz onun peşindeyken, o da muhtemelen kolyeyi rastgele bir koltuğa sakladı, ki bu da senin kanepen oldu!"
Adam Anne'in önünde diz çöktü, cebinden bir mendil çıkardı ve kadının gözündeki yaşları sildi. Anne bu ani nezakete hemen tepki verdi, "Bana ne olacak...? Lütfen kolyeyi alın... Kimseye bir şey anlatmayacağım..."
Adam telefonunu elinden bıraktı ve elini Anne'in omzuna koydu. "Bu güç gösterisi için üzgünüm ama kimsenin kolyenin peşinde olmadığından emin olmamız gerekiyordu. Koltuğu tesadüfen seçtiğinizi bilmiyorduk."
Anne, "Endişelenmeyin. Beni eve bırakın, ağzımı açmayacağım. Yalnızca evde olmak istiyorum!" diye yanıtladı.
Adam, Anne'in ellerini çözdü ve ayağa kalkmasını söyledi. Dışarı çıktılar. Anne, onlara doğru gelen siyah bir araba gördü. "Keşke öylece eve gitmenize izin verebilsem, ancak önce yapmam gereken bir şey var..." dedi adam.
devamı >>>>
Sizi tüm bu durumun içine sürüklemek zorunda kaldığımız için kendimi kötü hissediyorum. Tazminat olarak size 4,000,000$ göndereceğim, bu koleksiyoncuya ödemek zorunda olduğumuz miktarın yarısı. Serge sizi eve bırakacak. Bu konuyla ilgili lütfen sessiz kalın. Sahte bir piyango çekilişi düzenleyeceğiz, böylece kocanıza paranın nereden geldiğini açıklayabilirsiniz."
"Teşekkür ederim ama tek istediğim evime gitmek," diye yanıtladı Anne. Yarım saat sonra evine bırakıldı. Ertesi gün, Richard ve Johnny eve dönmeden hemen önce Anne piyangodan bir telefon aldı: