Kayınpederimin emekliliği yoktu. Ona tam 12 yıl boyunca bütün kalbimle

Kayınpederim Mehmet’in hiç emekliliği olmadı. Hayatı süresince durmadan çalıştı — gün doğmadan kalkar, karanlık çöktüğünde eve dönerdi. Soğuktan çatlamış elleri ve hiç karşılığını tam vermeyen tarlalarda geride bıraktığımız bir ömür… Sihhati zayıf düşmeye başlayınca beraberinde ben kaldım — insanların fısıldadığı gibi “yalnızca gelini.”
On iki sene süresince şunu duydum:
Bu senin görevin değil.
Daha gençsin.
Kendi hayatını yaşamalısın.
Ama Mehmet… Mehmet benim amacıyla hiç yük olmadı.
O, bu ailenin sessiz kahramanıydı — karısını çok genç yaşta toprağa vermiş, dört çocuğunu tek başına büyütmüş, kendi bildiği açlığı onların hiç yaşamaması amacıyla gücünün çok ötesinde çalışmış bir adamdı.
Çocuklarının kendi ömürleri vardı.
Gelirlerdi… geldikleri vakit. Çoğu vakit da gelmezlerdi.
Ben ise kaldım.
Ateşi çıktığında onunla kaldım.
Ellerinin titrediği, kaşığı bile tutamadığı günlerde kaldım.
Gençliğinden anlattığı hikâyeler giderek kısalıp kopuklaştığında — sanki hafızası eski bir kaset gibi en olmadık yerde takılıyormuş gibi — gene kaldım.
Bir geceyi çok iyi hatırlıyorum.
Yorgunluktan tükenmiş hâlde yatağının beraberinde oturuyordum. Duvarlardaki gölgeler bile normalden daha ağır görünüyordu.
— Mehmet… — diye fısıldadım. — Ben yalnızca senin gelininim. Arada sırada her şey… çok çok geliyor.
O an gülümsedi.
Reklamlar