Hakan Topkurulu Ekopolitika sitesine '' Küçük yatırımcı nereye yatırım yapmalı?'' adlı yazı yazdı.
Topkurulu'nun yazısı şu şekilde:
Başlıkta yer alan soruyla ilgili yüzlerce köşe yazısı, yatırım tavsiyesi bulabilirsiniz. Son birkaç yıla kadar yapılan tavsiyeler altın, döviz, borsa üçgeninde olurdu. Son yıllarda bir de kripto para hayatımıza girdi. Türkiye şu anda bir milyon kripto para kullanıcısıhesap sahibi ile dünyada ilk beş içindedir. Ayrıca repo, likit fonlar, devlet tahvili vb yatırım alternatifleri de halkımız tarafından kullanılmaktadır. Ancak tüm bu yatırımların ortak özelliği üretimden kopuk olmaları ve paradan para kazanma yoluyla yapılabilmeleridir.
Ayrıca bu tür yatırımlar doğası gereği spekülasyona açıktır. ‘Güvenli liman’ olarak adlandırılan altının bile son dönemlerde fiyatının birdenbire nasıl arttığını sonrasında yüksek oranlarda düşüp insanlara zarar ettirdiğini yaşadık. Kısaca küçük yatırımcılarımıza tavsiye edilen bu tür yatırım araçlarında en güvenilir olduğu söylenenlerde bile risk çok fazladır.
Bilindiği üzere borsa dediğimiz “Menkul kıymetler borsası”, şirketlerin ihtiyaç duydukları sermayeyi temin etmeleri amacıyla kurulmuştur. Ancak borsa da kuruluş işlevinden hızla uzaklaşmıştır. Borsa spekülatörlerinin küçük yatırımcıyı avladığı av alanlarına dönüşmüştür. Bu durumun yalnızca ülkemize özgü olduğu sanılmamalıdır. Finans kapitalin egemen olduğu her ülkede aynı sorunlar bulunmaktadır.
Hadi varsayalım ki bu tür yatırımlarda hiçbir risk olmasın. Yine de küçük yatırımcı denilen üretici halkımızın bünyesine bu tür yatırımlar taban tabana terstir. Zira Türk halkı üretmeyi, paylaşmayı seven, çalışkan bir halktır. Ancak bu tür yatırımlar özel çıkara, kazanma hırsına, emek harcamadan bir şeylere sahip olmaya dayalı kötü bir hayat tarzını Türk halkına dayatmaktadır.
Halkımızın bu tür yatırımlara yönelmesinin en önemli nedeni liberal ekonominin, finans kapitalin küçük yatırımcılarımıza bu tarzı ısrarla dayatmasıdır neredeyse tek seçenek olarak sunmasıdır. Halkımız ise birikimlerini muhafaza edebilmek, gelecekteki belirsizliklerden korunmak, işletmesinin devamlılığını sağlayacak kaynağı elde edebilmek amacıyla bu tür yatırımlara yönelmektedir.
Yurt içi yerleşiklerin sadece döviz mevduat hesaplarının 15.04.2021 tarihi itibariyle toplam 223.001 milyar Dolar olduğu göz önüne alındığında halkımızın tasarruflarının serbest(!) piyasanın insafına bırakılamayacağı aşikardır. (1)
OSMANLI’DA DURUM NASILDI?
Tarihte kısa bir yolculuk yaptığımızda Osmanlı Devleti’nde milli pazarın, küçük işletmelerin korunması bilincinin mevcut olduğunu görürüz. Taa ki 1838 yılına kadar. Bu tarihte imzalanmak zorunda kalınan Balta Limanı Anlaşması ile gümrük duvarlarının ve üretimi koruyan diğer önlemlerin kaldırılması sonucunda Osmanlı Devletinde üretim bitme noktasına geldi. Devletin borçlandırılması yoluyla da ekonomik çöküş kaçınılmaz oldu. Ancak devletin kurtuluşu için ekonomik yapının değiştirilmesi gerektiği bilinçlerden silinmemişti.
Özellikle İkinci Meşrutiyetten sonra ekonomik yapıyı değiştirebilmek için halka güvenilip, halkın desteği sağlanmaya çalışıldı. Bunun için halkın birikimine başvuruldu. Milli işletmelerin kurulabilmesi amacıyla sermaye toplanabilmesi için pay senetleri düzenlenmiş, halkın ilgisini çekmek için kampanyalar yapılmış, marşlar yazılmış ekonomide bir nevi gönüllü seferberlik ilan edilmiştir. Bu sayede o dönemde pek çok milli şirket kurulmuştur.
Örneğin, 1917 yılında Osmanlı İtibarı Milli Bankasının kuruluşunu Dersaadet Ticaret Odası Gazetesi, “Babıali’nin Osmanlı topraklarında sanayileşmeyi doğrudan doğruya özendirmeyi arzuladığını, özel sermayeyi sanayi yatırımlarına yöneltmeyi amaçladığını ve son olarak ülkeyi iktisadi açıdan yabancı vesayetinden kurtarmayı öngördüğünü “kaydetmişti. “Milli sermaye”leri toplayarak bunları değerlendirecek bir “milli müessese”nin o güne kadar mevcut olmaması nedeniyle Osmanlı sermayederi parasını ister istemez yabancı tahvil ve senetlere yatırmıştı. Bundan böyle Osmanlı vatandaşı İtibarı Milli Bankası’nın pay senetlerine kaydolarak “bir taşla üç kuş vurmuş olacaktı”: önce Türkiye’nin sanayileşmesine katkıda bulunacak, sonra sermayesini güvenilir bir kuruluşa yatırarak değerlendirecek, nihayet ülke ekonomisini “ecnebi vesayetinden” kurtaracaktı”… (2) şeklinde yorumlamıştır.
Genç cumhuriyet de bu ekonomik bilinci miras almış, daha da geliştirmiş, Devletçilik ilkesi çerçevesinde kurumsallaştırmıştır.
BAŞKA BİR YOL YOK MU?
Peki günümüzde halkımızın üretime, yani kendi benliğine, yaşam tarzına, paylaşımcı Anadolu kültüre uygun bir tasarruf modeli yaratılamaz mı?
Cevabımız evet çok rahat bir şekilde yaratılabilir. Bunun örnekleri zaten tarihimizde mevcut. Savaş zamanlarında, yokluklar içinde bile başarıyla uygulanabilen üretim esaslı tasarruf modelinin uygulanamaması için hiçbir engel yok.
YENİ TASARRUFÜRETİM HAREKETİ NASIL OLACAK
İlk etapta halihazırda mevcut veya yeni stratejik kamu şirketlerimiz, yeni yatırımlarını finanse etmek amacıyla bu modeli kullanacaktır. ASELSAN, ROKETSAN, TCDD, TÜBİTAK, BOTAŞ, Türkiye Petrolleri, TUSAŞ gibi başarılı ve üretken şirketlerimizin çok yüksek tutarlı yeni tesisfabrika yatırımları (Örneğin ASELSAN’ın yeni tıbbi cihaz üretim tesisi) veya ülkemizde üretim ihtiyacı hasıl olan mal ve ham maddelerin üretimi amacıyla yeni kurulacak kamu şirketlerimizin yatırımları (Cevherden üretilecek yassı demirçelik yatırımları amacıyla yeni bir KİT kurulması)
Kamu şirketlerinin kullanılma nedenleri:
KİT’lerin bu modeli başarıyla uygulamalarından sonra, belirli ölçütleri taşıyan özel sektör firmaları da bu finansman modelini kullanabilir.
Üretim Esaslı Tasarruf ve Yatırım Modeline ilişkin planlamamız şu şekildedir:
Sonuç
Kaynak: (1) – https://www.paraanaliz.com/2021/doviz/gercekkisilerdovizsatisinadevamediyorg3004/
(2) Zafer TOPRAK: İttihatTerakki ve Cihan Harbi Savaş Ekonomisi ve Türkiye’de Devletçilik 19141918
Biden, "Amerika oyuna geri dönüyor" diyor. Kast ettiği oyun şöyle bir şey olmalı...9 izlenme
Erdoğan'ın açıklaması sonrası önemli uyarı: Harekete geçebilirler7 izlenme
Karga kovalayan Mustafa mı? Emperyalistleri kovalayan Mustafa Kemal mi?8 izlenme
Şiddete gülen stada giremez9 izlenme
Teğmenlere “Darbeci” diyenlerle “Ben senin darbeci olma ihtimalini sevdim” diyenlere; Mustafa Kemal bölünmenin değil birleşmenin adıdır7 izlenme
Tabi tabi. Bunlar hep iklim krizi...21 izlenme
Ahmet Taner KIŞLALI , 1998’de Zülfü Livaneli’yi böyle anlatmıştı11 izlenme
Kadınlara yalanla kurulan tuzak20 izlenme