“Beni affet kızım… Sana acı çektirdim.”
Elif ağlayarak sarıldı ona.
İlk defa gerçekten bir bağ kurduklarını hissetti. O gece, Elif bu kez kendi isteğiyle Nermin Hanım’ın yanında kaldı.
Kadın uykusunda ağlayarak uyandı.
Elif kollarını ona doladı ve fısıldadı:
“Benim, anne… Elif. Artık güvendesin. Kimse seni terk etmeyecek.”
Nermin Hanım titredi… sonra yavaşça sakinleşti.
Bir yıl sonra durumu gözle görülür biçimde iyileşti.
Daha çok gülüyor, isimleri hatırlıyor, kaygısı azalıyordu.
Elif doğum yaptığında, kızlarına Umut adını verdiler.
“Çünkü,” dedi Elif, “yıllar süren korkudan sonra artık biraz huzur var.”
Bir gün, Elif Arda’ya yazdığı bir mektupta şöyle dedi: “Bir zamanlar her gece gittiğin o odadan nefret ederdim.
Şimdi biliyorum ki o oda, aslında sevginin ve sessiz bir fedakârlığın yeriydi.
Bana, iyileşmenin bazen en umulmadık yerlerde filizlendiğini öğrettin.”
Bu hikâye yalnızca sabır ya da fedakârlığın hikâyesi değil.
Bu, sevginin bazen sessizliğin ardında saklandığını,
ve bazen kurtarılması gereken şeyin bir başkası değil,
kendi kalbimiz olduğunu hatırlatan bir hikâyeydi