Düğün gecesi kayınpeder

Hüseyin, köyün en kurnaz adamı olarak bilinirmiş. Gençliğinde çapkınlıklarıyla nam salmış, şimdi ise oğlu Mehmet’le birlikte kurnazlıkta yarışırmış. Mehmet desen, babasından aşağı kalmaz; yakışıklı, cin gibi zeki, ama bir o kadar da hin oğlu hinmiş. Bu ikili, evlerinin verandasında oturup, “Şu Ayşe’yle Fatma Ana’yı nasıl kendimize bağlarız?” diye saatlerce kafa yorarmış. Ancak her planları, bu iki zeki kadının keskin zekâsı karşısında suya düşermiş. Çünkü Ayşe de, Fatma Ana da, öyle kolay lokma değillermiş.Devamı dger sayfada...

Pazar sabahı erkenden, Hüseyin ile Mehmet işe koyulmuş. Evlerinin önüne bir tabut yerleştirmişler, etrafa matem havası vermişler. Hüseyin, başına siyah bir şapka geçirmiş, gözlerini kısarak ağlamaklı bir ses tonuyla prova yapıyormuş: “Vah ki vah, ne büyük kayıp!” Mehmet ise, gömleğinin yakasını yırtmış, sahte gözyaşlarıyla babasına eşlik ediyormuş. İkisi de öyle inandırıcı oynuyorlarmış ki, yoldan geçen birkaç köylü bile durup, “Başınız sağ olsun, kim vefat etti?” diye sormuş. Hüseyin, her seferinde gizemli bir şekilde, “İçerde, gelin görün,” diyerek konuyu geçiştiriyormuş.Derken, beklenen an gelmiş. Ayşe ile Fatma Ana, pazara gitmek için evden çıkmış, kollarında sepetler, neşeli neşeli sohbet ederek yolda yürüyorlarmış. Tam Hüseyinlerin evinin önünden geçerlerken, baba oğulun ağlama seslerini duymuşlar. Ayşe, durmuş, kaşlarını çatarak, “Bu ne şimdi? Hüseyin Amca’yla Mehmet niye böyle feryat ediyor?” demiş. Fatma Ana, her zamanki dobra tavrıyla, “Kızım, bu herifler gene bir hinlik peşinde, bence aldırma,” demiş ama merakına yenik düşmüş. “Hadi, bir bakalım, neymiş bu tantana,” diyerek eve doğru yönelmişler.Go'rsele ilerleyn devamı dger sayfada...

Hüseyin, onları görünce ağlamasını daha da artırmış. “Vah ki vah! En sevdiğimiz gitti, dünya başımıza yıkıldı!” diye inlemiş. Mehmet de, “Böyle bir acı görülmedi, gelin siz de görün!” diyerek ikisini içeri davet etmiş. Ayşe ile Fatma Ana, önce birbirine bakmış, sonra merakla içeri girmişler. İçeri girdiklerinde, ev loş bir ışıkla aydınlanmış, ortada bir tabut, etrafta birkaç mum yanıyormuş. Ama tabutun başında kimse yok, sadece Hüseyin ile Mehmet’in ağlamaklı yüzleri varmış.Ayşe, şüpheyle, “Kim bu cenaze? Niye böyle gizemli davranıyorsunuz?” diye sormuş. Hüseyin, hemen atılmış: “Ayşe kızım, Fatma teyzem, bu öyle bir kayıp ki, anlatması zor. Ama sizler sağ olun, sizin varlığınız bize teselli olur.” Mehmet de, tatlı tatlı gülümseyerek, “Sizler gibi güzel insanlar yanımızda olunca, acımız hafifler,” demiş. Fatma Ana, bu lafları duyunca kaşlarını kaldırmış, “Hadi oradan, kurnaz tilkiler! Cenaze nerede, hani?” diye çıkışmış. Ama Hüseyin ile Mehmet, ustalıkla konuyu değiştirmiş, ikramlar sunmuş, tatlı dilleriyle Ayşe ile Fatma Ana’yı oyalamaya başlamış.Bir süre sonra, baba oğul planlarını uygulamaya geçmiş. Hüseyin, Fatma Ana’ya iltifatlar yağdırırken, Mehmet de Ayşe’ye göz süzüyormuş. Ortam yumuşamış, sohbet koyulaşmış. Baba oğul, “Biz size ne zamandır hayranız, köyün incilerisiniz,” diyerek ikisini mest etmeye çalışmış. Ayşe, başta biraz şaşırsa da, Mehmet’in tatlı sözlerine kanar gibi olmuş. Fatma Ana ise, Hüseyin’in kurnazlığını çözse de, “Bakalım bu herifler nereye varacak?” diyerek oyunu bozmamış.Saatler geçmiş, sohbetin sonunda baba oğul, planlarını tamamlamış, Ayşe ile Fatma Ana’yı tatlı dilleriyle bir güzel “halletmişler.” Ama işler tam da onların istediği gibi gitmemiş. Ayşe, dışarı çıkarken yüzü kıpkırmızı, Fatma Ana’ya dönmüş ve fısıldamış: “Ya anne, biz şimdi milletin yüzüne nasıl bakacağız? Bu köyde dedikodu çıkar, rezil oluruz!”Fatma Ana, o meşhur dobra kahkahasını atmış ve şöyle demiş: “Valla seni bilmem kızım, ama ben yedisine de gelirim, kırkına da gelirim, elli ikisine de gelirim! Bu kurnaz tilkiler bizi oyuna getirdi sanıyor, ama asıl oyunu biz oynarız! Hadi bakalım, pazara devam, sepetler boş kaldı!”Ayşe, şaşkın şaşkın kaynanasının peşinden giderken, Hüseyin ile Mehmet evde zafer naraları atıyormuş. Ama bilmiyorlarmış ki, Fatma Ana’nın aklında çoktan yeni bir plan dönüyormuş. Bu hikâye burada bitmemiş, köyde daha çok dedikodu, kahkaha ve kurnazlık yaşanacakmış! Fıkra böylelikle bitmiştir..

Reklamlar