Yan odanın kapısına baktım. Ahmet telefonda gülüyordu, rahat ve mutluydu. Kocam. Daha birkaç saat evvelce evlendiğim adam.
Kararsız kaldım. Her saniye saatler gibi geliyordu. En sonunda, ailem dışında en çok güvendiğim bireyi aradım — en yakın arkadaşımı.
— Kaç — dedi kısa bir sessizlikten sonra. — Eğer kayınpederin bunu söylediyse, hal çok ciddi. Geliyorum, seni alacağım.
On dakika sonra otelin önündeydi. Küçük bir valizle, başımı öne eğerek, bir hırsız gibi çıktım. Saat 02:17’ydi. İnce bir yağmur yağıyordu.
Onun evine saklandım. Telefonumu kapattım. Annem durmadan arıyordu. Kayınvalidem. Ahmet. Açmaya korkuyordum. Her şeyden korkuyordum.
Sabah bilinmeyen bir numaradan mesaj geldi:
“İyi ki kaçtın. Artık biliyorlar.”
Aynı gün gerçeği öğrendim. Ahmet ve ailesi yasa dışı inşaat işleri ve kara para aklamayla bağlantılıydı. Benden evvelceki birtakım kadınlar — eşler, sevgililer — evlendikten sonra “ortadan kaybolmuştu”.
Resmiyette: kazalar, hastalıklar, vatan dışına taşınmalar. Gerçekteyse ya çok şey biliyorlardı ya da bundan sonra istenmiyorlardı.
Kayınpederim bu döngüyü kırmak istemişti. Oğlunu kurtaramadı ama beni kurtardı.
İfade verdim. Muhasebeci olarak tesadüfen erişimim olan belgeleri teslim ettim. Vaka medyada patladı. Ahmet tutuklandı. Annesi benimle iletişime geçmeye çalıştı — tehditler yalvarışlara karışıyordu.
İki sene geçti.
Şimdi diğer bir kentte yaşıyorum, yeni bir işim ve yeni bir soyadım var. Arada sırada geceleri kalbim deli gibi çarparak uyanıyorum ve kafamın içersinde o fısıltıyı duyuyorum:
“Kaç.”
Ama hayattayım.
Ve hayatımı kurtaran o korkunç gece amacıyla her gün kadere şükrediyorum.