HABERİN devamı için tıklayınız
Cüneyt Arkın, gerçek adıyla Fahrettin Cüreklibatır, 8 Eylül 1937 tarihinde Karaçay, Odunpazarı, Eskişehir'de dünyaya geldi. 83 yaşındaki usta oyuncuya sinemada canlandırdığı "Malkoçoğlu" karakteri lakap olarak uygun görülmüştür. Cüneyt Arkın'ın babası Kurtuluş Savaşı'na katılmış Hacı Yakup Cüreklibatur'dur. Lise eğitimini Eskişehir Atatürk Lisesi'nde tamamladı, 1961 senesinde İstanbul Tıp Fakültesinden mezun oldu. Cüneyt Arkın ilk evliliğini 1964 senesinde kendisi gibi doktor olan Güler Mocan ile yaptı. 1966 senesinde kızları Filiz dünyaya geldi. 1968 yılında boşandıktan bir yıl sonra Betül (Işıl) Cüreklibatur ile evlenen Cüneyt Arkın'ın, bu evlilikten de Kaan ve Murat adlarında iki çocuğu bulunur. Kızı bir şirkette genel müdürlük yapan Arkın'ın oğullarından Murat Arkın da dizilerde oyuncu olarak çalışmaktadır. Bir dönem alkolizm tedavisi görmüş olan Arkın, alkol, uyuşturucu ve gençliğin sorunları konulu sayısız konferans vermiş, bunlarla ilgili teşekkür beratları ve onur ödülleri de alan ünlü oyuncunun mezarı başından gelen görüntü hayrete düşürdü.
Usta oyuncu Cüneyt Arkın 2002 Genel Seçimlerinde Anavatan Partisi'nden Eskişehir milletvekili adayı olması için Mesut Yılmaz tarafından teklif götürüldü. Sonraki yıllarda da İşçi Partisi adına düzenlenen ve bir grup bilim adamı, aydın ve sanatçının katıldığı "İşçi Partisi Hükümeti’nde Göreve Hazırız" kampanyasına katılarak, yeniden siyaset arenasında adını geçirdi.
Usta oyuncunun vefarından sonra ortaya çıkan gerçekler Arkın ailesini karıştırmaya devam ediyor. Cüneyt Arkın'ın kendi el yazısıyla hazırladığı vasiyetname açıklandı. Arkın, Levent'teki gayrimenkulünü eşi ve iki erkek çocuğuna bırakınca, ilk eşinden dünyaya gelen kızı Filiz Cüreklibatır vasiyete itiraz etti.
Sanatçı 1965-1969 yılları arasında süren evliliğinden olan kızını 1966 yılında kucağına aldı .Ancak Güler Mocan'dan 1969 yılında ayrılan sanatçı,bu sırada kızı Filiz'e duygu dolu bir mektup bıraktı.10 Mart 1968 tarihli mektuba göre; Cüneyt Arkın, göremediği kızına hasretle sesleniyor.
Eve karı-koca iki dostumu gönderdim. Ben de köşede bekledim. Kadın hamileydi, yüzü çilli, şefkatli bir çocuk beklemenin mutluluğu içindeydi. Ama benim kadar korku içindeydiler. Teyzelerin onları kovmuş. Annen seni pencereden olsun görmeme razı olmamış. Sen teyzenin kucağındaymışsın, mavi dantelli bir elbisen varmış. Tatlı tatlı gülüyormuşsun. Yaramazlık yapıp utanıyor sonra başını saklıyormuşsun. Bir babadan çocuğunu hangi kuvvet ayırır.''
ACI ÇEKİYORDUM VE YALNIZDIM"
Annenle aramızda büyük bir ayrılık da Türk sinemasını asla önemsememesinden ileri geliyordu. Ona göre yaptığım bütün iş basit ve aşağılayıcı bir şeydi. Teyzelerin de aynı şeyi düşünüyorlardı. İşimi kazanmak anneni kaybettiriyordu bana. Görüyorsun yavrum, anneni kazanmak, işimi kazanmak anneni kaybettiriyordu bana. Yapayalnızdım, yine de anneni delice seviyor ve dayanıyordum. Annen dışarıda görev almak istiyordu. Kırklareli'ne tayini çıktı. 'Kendime güvenim gelir, oyalanırım' diyordu. Doğru söylemediğini biliyordum. Gitmek istemiyordu ama 'Gitmem gerekiyor' diye dayatıyordu. Neden gittiğini ve neden gittiğini kesin olarak bilmiyordu. Ama o günler ölümüme bile razı olacak kadar bezgindim, tükenmiştim.
ANNENİ ASLA AFFETMEYECEKSİN"
Müge Anlı Sami Kırkuşu
Eve Karınca Girmesinin 7 İşareti
Tırnakların Tabanındaki Yarım Ay Ne Anlama Gelir?