Başkomutan Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk ordusunun 26 Ağustos 1922’de başlayan ve 30 Ağustos’ta büyük bir zaferle taçlandırdığı Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi, tarihe altın harflerle yazılanen büyük kahramanlık destanlarından oldu.
Büyük Önder Atatürk, 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Fırkası’nın İkinci Büyük Kurultayında kürsüden okuduğu Nutuk’ta Sevr’i Lozan’a çeviren gelişmeleri şöyle anlattı:
“Efendiler… Bilirsiniz ki Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra düşman (Yunan) ordusu büyük ve kuvvetli bir grupla Afyonkarahisar-Dumlupınar arasında bulunuyordu. Bir başka kuvvetli grubuyla da Eskişehir bölgesindeydi. Bu iki grup arasında yedek kuvvetleri vardı. Sağ kanadını Menderes dolaylarında bulundurduğu kuvvetlerle, sol kanadını da İznik Gölü’nün kuzey ve güneyindeki kuvvetleriyle koruyordu. Denilebilir ki düşman cephesi, Marmara’dan Menderes’e kadar uzanıyordu. Düşman ordusunun teşkilatı, üç kolordu ve bazı müstakil birliklerin mevcudu da üç tümeni bulmaktaydı.
Biz, Batı Cephesi’ndeki kuvvetlerimizi iki ordu halinde teşkilatlandırmış ve düzenlemiştik. Bundan başka, doğrudan doğruya cepheye bağlı teşkilatımız da vardı. Bizim bütün birliklerimiz on sekiz tümen idi. Bundan başka üç tümenli bir süvari kolordumuz ve daha zayıf mevcutlu iki süvari tümenimiz vardı. Teşkilatı birbirinden farklı olan iki düşman ordusu birbiriyle karşılaştırılsa, her iki tarafın insan ve tüfek kuvvetleri aşağı yukarı birbirine denk bulunuyordu. Yalnız, Yunan ordusu, dünyanın hür ve kendisini destekleyen sanayiine dayandığı için makineli tüfek, top, uçak, taşıt, cephane ve teknik malzeme bakımından daha üstün durumdaydı. Diğer taraftan bizim ordumuz süvari sayısı yönünden daha üstün bulunuyordu.
TAARRUZ PLANININ ANA ÇİZGİLERİ
Efendiler, öteden beri tasarlamış olduğumuz taarruz planımızın ana çizgilerini arz edeyim:
Düşündüğümüz, ordularımızın ana kuvvetlerini düşman cephesinin bir kanadında ve mümkün olduğu kadar dış kanadında toplayarak bir imha meydan muharebesi vermekti. Bunun için elverişli bulduğumuz durum, ana kuvvetlerimizi, düşmanın Afyonkarahisar yakınlarında bulunan sağ kanat grubu, güneyinde ve Akarçay ile Dumlupınar hizasına kadar olan alanlarda toplamaktı. Düşmanın en hassas ve önemli noktası orasıydı. Çabuk ve kesin sonuç almak, düşmanı bu kanadından vurmakla mümkündü. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, bu bakımdan gerektiği gibi bizzat incelemeler yapmışlardı. Hareket ve taarruz planımız çok önceden tespit edilmişti.
Konya’ya gelmiş olan General Townshend’in isteği üzerine, kendisiyle görüşmek için Ankara’dan hareket ederek 23 Temmuz 1922 akşamı Batı Cephesi Karargahı’nın bulunduğu Akşehir’e gittim. Savaş planı üzerinde görüşürken Genelkurmay Başkanı’nın da katılmasını uygun bulduk. Ben, 24 Temmuz’da Konya’ya gittim. 27’sinde tekrar Akşehir’e gelmişti. 27/28 Temmuz gecesi birlikte yaptığımız görüşme sonunda, tespit edilmiş olan plan gereğince taarruz etmek üzere, 15 Ağustos’a kadar bütün hazırlıkların tamamlanmasına çalışmayı kararlaştırdık.
28 Temmuz 1922 günü öğleden sonra yaptırılan bir futbol maçını seyretmek bahanesiyle ordu komutanları ve bazı kolordu komutanları Akşehir’e çağrıldı. 28/29 Temmuz gecesi genel olarak komutanların taarruzla ilgili görüşlerini aldım. 30 Temmuz 1922 günü Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı ile yeniden görüşerek taarruzun şeklini ve ayrıntılarını tespit ettik. Ankara’dan çağırdığımız Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa da 1 Ağustos 1922 öğleden sonra Akşehir’e geldi. Ordu hazırlığının tamamlanmasında Milli Savunma Bakanlığı’na düşen işler tespit edildi. Ordunun hazırlıklarının tamamlanmasını ve taarruzun bir an önce yapılmasını emrettikten sonra tekrar Ankara’ya döndüm. Batı Cephesi Komutanı, 6 Ağustos 1922’de ordularına gizli olarak taarruza hazırlık emri verdi. Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı Paşalar da Ankara’ya döndüler.
TAARRUZA HAZIRLIK EMRİ
Taarruz için yeniden cepheye gitmeden önce, Ankara’da yapılması gereken bazı işler vardı. Daha taarruz emri verdiğimi Bakanlar Kurulu’na da açıkça bildirmemiştim. Yaptığımız bir toplantıda iç ve dış durumlarla ordunun durumunu görüşüp tartıştıktan sonra, taarruz konusunda Bakanlar Kurulu ile görüş birliğine vardık.
Önemli bir konu daha vardı. Muhalifler ordunun çürüdüğünden, kıpırdayacak durumda olmadığından, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin sonucunun felaketten ibaret olacağı yolundaki propagandalarına alabildiğine hız vermişlerdi. Gerçi Meclis’te bu düşünce akımının bıraktığı yankılar, zaten düşmanlardan fazlasıyla gizlemek istediğim taarruz bakımından yararlıydı. Fakat bu olumsuz propaganda en yakın ve en inanmış kimseler üzerinde bile kötü etkisini göstermeye başlamış, onlarda da kararsızlıklar uyandırmıştı. Onları da yakında taarruz konusunda aydınlatmayı ve yatıştırmayı gerekli buldum. Bunu da yaptıktan sonra Ankara’dan ayrıldım. Hareketimi belirli birkaç kişi dışında bütün Ankara’dan gizledim. Benim Ankara’dan ayrılacağımı bilenler, burada imişim gibi davranacaklardı. Hatta gazetelerle benim Çankaya’da çay ziyafeti verdiğimi de ilan edeceklerdi. Trenle hareket etmedim. Bir gece otomobille Tuz Çölü üzerinden Konya’ya gittim. Konya’ya hareketimi telgrafla orada kimseye bildirmediğim gibi varır varmaz telgrafhaneyi kontrol altına aldırarak Konya’da bulunduğumun da hiçbir yere bildirilmemesini sağladım.
20 Ağustos 1922 günü öğleden sonra saat 16.00’da Batı Cephesi Karargahı’nda yani Akşehir’de bulunuyordum. Kısa bir görüşmeden sonra 26 Ağustos 1922 sabahı düşmana taarruz için Cephe Komutanına emir verdim.

TAARRUZ ÖNCESİ BÜYÜK GİZLİLİK
20/21 Ağustos 1922 gecesi 1’inci ve 2’nci Ordu Komutanlarını da Cephe Karargahına çağırdım. Genelkurmay Başkanı ile Cephe Komutanını da yanımda bulundurarak, taarruzun nasıl yapılacağını harita üzerinde kısa bir savaş oyunu şeklinde açıkladıktan sonra Cephe Komutanı’na o gün vermiş olduğum emri tekrarladım. Komutanlar harekete geçtiler. Taarruzumuz, strateji ve aynı zamanda bir taktik baskın halinde yürütülecekti. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de kuvvetlerin yığınak ve hazırlıklarının gizli kalmasına önem vermek gerekiyordu. Bu sebeple bütün yürüyüşler gece yapılacak, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında dinleneceklerdi. Taarruz bölgesinde, yolların düzeltilmesi v.b. çalışmalarla düşmanın dikkatini çekmemek için diğer bazı bölgelerde de benzeri yanıltıcı hareketlerde bulunulacaktı.
24 Ağustos 1922’de karargahımızı Akşehir’den, taarruz cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına getirttik, 25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhut’tan savaşı idare ettiğimiz Kocatepe’nin güneybatısındaki çadırlı ordugaha naklettik. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 5.30’da topçu ateşimizle taarruz başladı.
DÜŞMAN ESİR ALINDI
26/27 Ağustos günlerinde düşmanın Karahisar’ın güneyinde 50 ve doğusunda 20, 30 kilometre uzunluğundaki müstahkem cephelerini düşürdük. Yenilen düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar yöresinde kuşattık. 30 Ağustos’ta yaptığımız savaş sonunda düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldık. Düşman ordusunun Başkomutanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına girdi. Demek ki tasarladığımız kesin sonuç, beş günde alınmış oldu. 31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir’e doğru yol alırken, diğer birlikleriyle de düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde bulunan kuvvetlerini yenmek üzere ilerliyorlardı.”

Atatürk, 30 Ağustos 1922 günü 1’inci Ordu Komutanı Nurettin Paşa’nın neden olduğu krizi Nutuk’ta şöyle dile getirdi:
“O gün hep aynı tepedeydik. Dürbünle bakanlar çoktu. Dürbünle en çok bakanlar, özellikle gözetleme görevi verilen subaylardı. Gerçekten, Nurettin Paşa’nın da savaş meydanını dürbünle seyretmeyi tercih ettiğini ben de fark etmiştim. Karahisar – Dumlupınar Meydan Muharebesi yapılırken, (Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin yapıldığı gün) bir aralık, Nurettin Paşa’yı kolordu komutanı Kemalettin Paşa’nın gözetleme noktasında, durumu dürbünle seyrederken buldum. Birliklerimiz düşmanı yakından sıkıştırmış, nazik ve önemli bir durum ortaya çıkmıştı. “Dürbünle seyretmeyi bırakınız! Savaşı yakından ve bizzat idare etmek için ileri ateş mevzilerine gideceğiz” dedim. Nurettin Paşa, bu kadar yaklaşmanın doğru olmadığını söyleyerek gitmek istemedi. Canım sıkıldı. “Siz burada kalabilirsiniz” dedim. Kemalettin Sami Paşa’ya “Siz benimle geliniz!” dedim ve otomobilime yürüdüm. Kemalettin Paşa “Emredersiniz” dedi ve benimle beraber yürüdü. Bu davranış üzerine, dürbünün başında yalnız bırakılan Nurettin Paşa’nın da arkamızdan geldiğini gördük. Dediğim yere gittik. Yunan ordusunun esareti ile sonuçlanan o savaşı, en ince noktalarına kadar bizzat idare ediyor ve gereken emirleri, doğrudan doğruya kolordu komutanlarına ve diğer komutanlara ben veriyordum. Verdiğim emirlere göre tedbirler alınıp gerekli uygulamalara geçilirken, Ordu Komutanı Nurettin Paşa yanımda duruyor ve durumu seyrediyordu.
Büyük Taarruz öncesi 1’inci Ordu’nun komutanı Ali İhsan Paşa idi. Ancak yarattığı sorunlar nedeniyle görevden alınıp yerine Nurettin Paşa getirildi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, o dönem yaşananları Nutuk’ta özetle şöyle anlatı:
“1’inci Ordumuzun komutasını Malta’dan gelmiş olan İhsan Paşa’ya vermiştik. İhsan Paşa’nın kendisini Divan-ı Harbe kadar götüren yersiz ve davranışlarından dolayı, ordu komutanlığından uzaklaştırılması gerekti. Gerçekten Ali İhsan Paşa; ordunun disiplinini ve genel yönetimini bir çıkmaza sokacak şekilde hareket etti. Örnek olarak, ordusundaki ast kumandanlarda, üst komutanlara karşı itaatsizlik edecek durumlar yarattı. Ast komutanları, üstlerine karşı itaatsizliğe ve görevlerini yapmamaya kışkırtma ve bu davranışları destekleme gibi tutumları yanında, ordunun emirlere uyma ve görev duygusuyla oynayacak kadar entrikacı bir yaratılışta olduğu kanaatini de uyandırdı. Ayrıca Meclis’teki muhalifler grup ileri gelenleri ile de temas ve haberleşmelerde bulunuyordu. Kendisinin komutanlığına son verilerek, hakkında kanuni işleme devam edilmek üzere Milli Savunma Bakanlığı emrine verilmesini onayladım.”
Nefes
Başkan12 izlenme
Evinizi pırıl pırıl yapacak olan temizlik yöntemi22 izlenme
İmamoğlu: Yıldırım’a teşekkür ederim rapor doğru13 izlenme
Simpsonslar'ın dehşete düşüren kehaneti7 izlenme
Memur ve emekli geçim derdinde, hükümet seçim derdinde!6 izlenme
Kızılay'da skandal bitmiyor: Altın madalyalar nerede?10 izlenme
Menopozun Ne Zaman Başlayacağını Belli Eden Belirtiler...2 izlenme
Ya İstiklal, Ya Ölüm !5 izlenme
Erdoğan zorda: “Telefon rehberimizi karıştırıp, her akşam 5-10 ahbabımızı arayıp bize destek vermesini sağlayacağız. Aman ha Pazar günü bir kazaya meydan vermeyelim.”
ABD'den Çinli firmalara karşı hamle
Bir eski vekil daha AKP’den istifa etti
2 yıldır eşin yok, nasıl hamile kaldın" sorusuna b'omba cevap!