Bu konuda değişik rivayetler vardır. Önemli bir kısmı alimler tarafından zayıf kabul edilmiştir. Bazı rivayetler Abdullah b. Selam ve Ka’b gibi bazı sahabelerin kendi sözleri olarak nakledilmiştir. (bk. Beyhaki, Şuabu’l-İman, 7/362
En sahih kabul edilen, yukarıdaki Hakim’in rivayetidir. Bununla beraber, Beyhaki, bu rivayetin senedinin sahih olduğunu, ancak metninin münker (yanlış) olduğunu belirtmiştir. (bk. Beyhaki, Şuabu’l-İman, 7/361-363)
Yukarıda verdiğimiz rivayet, alimlerin büyük çoğunluğu tarafından sahih kabul edilmiştir. Biz de bunu sahih kabul ettiğimiz takdirde, bu misali şöyle açıklamak mümkündür:
a) Buhari ve Müslim’de yer alan bir rivayete göre, Hz. Peygamber (asm)’in insanları helak eden (ahiret hayatını mahveden) en büyük yedi günahı “Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, adam öldürmek, faiz yemek, yetimin malını yemek, savaştan kaçmak, masum iffetli kadınlara zina iftirasında bulunmak.” şeklinde sayarken, faiz yemeyi adam öldürmekten hemen sonra dördüncü sırada yer vermesi, bunun ne kadar büyük bir günah olduğunun göstergesidir.Ne var ki, bu kadar büyük bir günah olan faiz yemek, cahiliye döneminde yaygın olduğu ve işlerine geldiği için, insanların iliklerine kadar işlemiş bir adet haline gelmiştir.
İşte İslam dini nazarında bu kadar büyük bir suç olan faiz konusunu insanlara çok çirkin olduğunu göstermek ve muhatapları bundan uzaklaştırmak için, onların en çok tiksindiği bir misalle ortaya koymak, irşat üslubunun bir yansımasıdırb) Hz. Peygamber (asm) bazen içinde bulunduğu toplumun örf ve adetlerine uygun bazı sözlerde bulunduğu gibi, bu örfe ve adetlere uygun bazı temsillere de yer verebilir. Böyle bir temsil ve misallerde var olan olumsuzluk, Hz. Peygamber (asm)'e değil, mevcut örf ve adetlere aittir. İşte çirkin bir şeyin boyutunu göstermek için “kişinin annesiyle yatması” ile kıyaslama imkanını veren bu gibi temsiller / misaller her zaman olduğu gibi, o gün de kuvvetli bir ihtimalle revaçta idiİşte Hz. Peygamber (asm) İslam nazarında en büyük yedi günahlar arasında yer alan faizin, bu çirkin boyutunu bu temsil ile göstermesi, belagate uygun olduğu gibi, irşat üslubuna da uygundur.Tekrar edelim ki, bu gibi misallerdeki olumsuzluklar insanların örf ve adetlerine aittir.- Bediüzzaman Hazretlerinin aşağıdaki ifadeleri de bu konuda bize ışık tutmaktadırBeyn-en nâs iştihar bulmuş bazı hikâyeler bulunuyor ki, durub-u emsal (darb-ı mesel / misal / temsil) hükmüne geçer. Hakikî manasına bakılmaz. Ne maksad için sevkedilir, ona bakılır. İşte bu neviden beyn-en nâs tearüf etmiş (insanlar arasında şöhret bulmuş)bazı kıssa ve hikâyatı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir maksad-ı irşadî için, temsil ve kinaye nev'inden zikredivermiş. Şu nevi mes'elelerin mana-yı hakikîsinde kusur varsa, örf ve âdât-ı nâsa aittir ve teârüf ve tesamu'-u umumîye raci'dir.”(bk. Sözler, s. 342)