Arap Milyarder

1. Beyoğlu’nda Bir Sabah
İstanbul’un kalbi Beyoğlu’nda, gökyüzüne uzanan cam binaların arasında “Altın Sofra” isimli restoran şehrin en prestijli mekanlarından biriydi. Sahibi Ali İbrahim, 32 yaşında genç bir Arap asıllı iş adamıydı. Babasından devraldığı ufak lokantayı seneler içersinde uluslararası bir zincire dönüştürmüş, servetini katlamıştı. Ancak son günlerde kendini yalnız hissediyor, başarı ve paranın ona gerçek anlamda sevinç getirmediğini düşünüyordu.

Her sabah ofisinin büyük penceresinden alttaki dinamik caddeyi izlerdi. O gün, bir köşede oturan ihtiyar bir dilenci ilgisini çekti. Adam saatlerce aynı yerde oturmuş, geride bıraktığımız insanlardan yardım istiyordu. Çoğu onu görmezden geliyor, bazıları ise rahatsızlık duyuyordu. Ali’nin aklına bir düşünce geldi: İnsanlar dış görünüşe göre mi yargılıyordu? Kendi çalışanları bu tür bir halde nasıl davranırdı?

2. Bir Sınav Başlıyor
Ertesi sabah Ali İbrahim eski, yırtık kıyafetler giydi, yüzünü kirletti, saçlarını dağıttı. Aynaya baktığında karşısında bamdiğer bir adam vardı. Restoranına doğru yürürken kalbi süratli atıyordu. İçeri girdiğinde resepsiyon görevlisi Ayşe’nin yüzü buruştu. “Ne istiyorsun burada?” diye sertçe sordu.

Ali, “Çok aç kaldım. Sadece ufak bir ekmek parçası rica ediyorum,” dedi. Ayşe tiksintiyle, “Burada dilencilik yasak. Hemen çık yoksa güvenliği çağırırım,” dedi. Ali şaşkındı; senelerdır beraberinde çalışan Ayşe’nin bu sertliği onu şok etmişti.Salona geçti, başgarson Hasan onu görünce öfkelendi. “Sen nasıl bu lüks yere girersin? Müşterilerimiz rahatsız olur. Derhal çık git!” dedi. Ali, “Sadece biraz su rica ediyorum abi,” dedi. Hasan, “Su da yok, git çeşmeden iç!” diye bağırdı. Mutfağa yöneldi, aşçıbaşı Kemal ise elindeki bıçağı sallayarak, “Hadi oradan! Mutfağıma giremezsin. Hijyen kuralları var burada,” diyerek onu kovdu.

Her girdiği bölgede aynı manzara: çalışanları onu itekliyor, aşağılıyor, böcek muamelesi yapıyorlardı. Ali’nin yüreği acıyordu. Tam kapıya yönelirken arkasından yumUşak bir ses duydu. “Efendim, bekleyin!”

3. Nur’un Merhameti
Daha evvelce hiç görmediği genç bir kız, Nur, elinde bir bardak su ve ufak bir tabakla yanına geldi. “Çok aç görünüyorsunuz. Bu size yardımcı olabilir,” dedi. Ali şaşkınlıkla suyu ve yiyeceği aldı. “Merak etmeyin, parasını ben ödeyeceğim. Her insanın karnını doyurma hakkı vardır.”

Ali, “Böyle iyiliğinizi nasıl ödeyebilirim?” diye mırıldandı. Nur gülümsedi: “Ödemek mecburiyetinde değilsiniz. Sadece kendinize iyi bakın. Bu zor günler geçici, kesinlikle daha iyisi gelecek.”

Başgarson Hasan bu manzarayı görünce öfkeden deliye döndü. “Nur, ne yapıyorsun? Bu herife namacıyla yemek veriyorsun? Müdür öğrenirse ikimiz de işimizi kaybederiz!” dedi. Nur sakin bir şekilde, “Sadece aç bir insana yardım ettim. Bence bu hatalı bir şey değil,” diyerek Hasan’a karşı çıktı.

Salon müdürü Selim de hadisea dahil oldu. “Hanımefendi, bu tür davranışlar kabul edilemez. Bu restoranın standartları var,” dedi. Nur, “Bu standartlar insanlığı dışlıyor mu?” diye sordu. Selim, “Burası lüks bir restoran, her bireyin gelip gidebileceği bir yer değil. Eğer bu kuralları kabul edemiyorsanız diğer bir iş aramanız gerekir.”

Ali, Nur’un cesaretine hayran kaldı. “Kimse bu hanımefendinin kafasını derde sokmasın. Ben yalnızca geride bıraktığımız bir zavallıyım,” diyerek restorandan ayrıldı. Nur arkasından seslendi: “Bekleyin, adınızı bile öğrenemedim.” Ali gülümsedi, “Adım Mehmet,” dedi ve gitti.

4. Kimlikler ve Gerçekler
O gece Ali, banyoda yüzündeki kiri temizlerken aynada gördüğü adamın bundan sonra eskisi olmadığını fark etti. Nur’un içten gülümsemesi ve merhameti zihninden çıkmıyordu.

Ertesi gün normal kıyafetleriyle ofisine geldi. Emniyet kameralarını izledi, Nur’un yürekli duruşunu yine gördü. Salon müdürü Selim’i çağırdı. “Dün restoranımızda ne oldu?” diye sordu. Selim, “Yeni garson kız kurallara uymayan bir davranış sergiledi, bir dilenciye yemek verdi,” dedi.

Ali, “Bu kız hala çalışıyor mu?” diye sordu. Selim, “Evet, ama isterseniz…” Ali, “Hayır. Aksine onu takdir ediyorum. Nur’un maaşını %50 artır,” dedi.

Ali gün süresince Nur ile ilgili bilgi topladı. Kızın İstanbul Üniversitesi’nde okuduğunu, ailesinin Konya’dan geldiğini, babasının terzi olduğunu öğrendi. Akşam restorana müşteri gibi gitti. Nur masasına geldiği vakit Ali’nin kalbi hızlandı.

“Hoş geldiniz, ben Nur. Bu akşam size hizmet edeceğim,” dedi. Ali, “Adım Ali,” dedi. Nur menüyü tanıtırken Ali onun doğallığını ve içtenyetini gözlemledi. “Dün enteresan bir hadise yaşadım burada,” dedi Nur. “Aç bir adam geldi, ona yemek verdim. Belki hatalı yaptım ama bir insanın aç kalmasına dayanamam.”

Ali, “Siz çok iyi kalpli bir insansınız,” dedi. Nur gülümsedi, “Annem hep söylerdi; elinden geldiğince herkese iyilik yap.”

5. Yakınlaşma ve Sırlar
Akşam sonucunda Ali bonkör bir bahşiş bıraktı. Ertesi gün yine restorana gitti. Nur onu görünce neşeyle selamladı. “Tekrar hoş geldiniz Ali Bey. Dün akşam yemeğinizi beğendiniz mi?” dedi.

Ali, “Size bir teklifim var. Yarın akşam benimle yemeğe çıkar mısınız?” dedi. Nur mahcup bir şekilde kabul etti. Pazartesi akşamı Galata’da gösterişsiz bir lokantada buluştular. Nur hayallerinden, ailesinden bahsetti. “Küçük bir kafe açmak istiyorum,” dedi.

Ali ona yardım etmek istedi ama kendini tuttu. “Asla vazgeçmeyin. Kararlı insanlar yolunu bulur,” dedi. Nur, “Siz ne iş yapıyorsunuz?” diye sordu. Ali, “İşletmecilik. Restoran sektörü,” dedi. Nur ilgilendi, “Demek aynı sektördeyiz.”

Akşam süresince sohbetleri derinleşti. Nur, “O gün restorana gelen adam… Ona namacıyla yardım ettiğimi kimse anlamadı. Siz ne düşünüyorsunuz?” dedi. Ali, “Çok doğru yaptınız. İnsanlık önemli. Arada sırada doğru duruş amacıyla risk alabilmek gerekir.”

6. Gerçekler Ortaya Çıkıyor
Ali ve Nur sık sık görüşmeye başladılar. Ali, Nur’un üniversitede başarılı olduğunu, boş dönemlerinde yetimhanede gönüllü çalıştığını öğrendi. Bir gün Nur, “Arada sırada çok esrarengiz davranıyorsunuz. Ailenizden, geçmişinizden bahsetmiyorsunuz,” dedi.

Ali, “Herkesin sırları vardır. Önemli olan şimdi,” dedi. Ama Nur, “Ben sizi tanımak istiyorum. Gerçekten,” deyince Ali’nin kalbi sıkıştı. Artık gerçeği söyleme vakti gelmişti.

Bir cuma akşamı Ali, Nur’u Boğaziçi’ndeki lüks bir restorana götürdü. Nur manzaraya hayran kaldı ama “Ben bu tür yerlere alışık değilim,” dedi. Ali, “Ben de gerçekten alışık değilim. Para sevinç getirmiyor, yalnızca mesuliyet getiriyor,” dedi.

7. Aile Engeli
Bir gün Ali’nin annesi Fatma Hanım, oğlunun bir kızla görüştüğünü duymuş ve onu sorguya çekmek amacıyla eve geldi. “Kim bu kız? Hangi aileden geliyor?” dedi. Ali, “Nur çok iyi bir kız,” dedi. Annesi, “Onu evde görmek istiyorum,” dedi.

Ali Nur’a hali anlattı. Nur çok gerildi ama “Eğer siz benim amacıyla savaşacaksanız ben de sizin amacıyla savaşacağım,” dedi. Akşam yemeği amacıyla buluştular. Fatma Hanım, Nur’u zor sorularla sıkıştırdı, ailesinin fakirliğini sorguladı. Nur, “Ali’ye para amacıyla yaklaşmadım,” dedi.

Yemek süresince Fatma Hanım soğuktu. Nur, “Ben sizin aileniz amacıyla ideal biri değilim,” dedi. Arabada Ali, “Ben sizi seviyorum. Bu yeterli değil mi?” dedi. Nur, “Arada sırada sevgi yetmiyor,” dedi.

8. Fedakarlık ve Zorluklar
Fatma Hanım bir gün Nur’la özel olarak buluşmak istedi. “Ali’den uzaklaşın, karşılığında size 100.000 lira vereceğim,” dedi. Nur şok oldu. “Ben para amacıyla Ali’yi terk etmem,” dedi.

Fatma Hanım, “Ali ailesini seçmek mecburiyetinde kalacak. Siz ikisi arasında kalacağını biliyorsunuz,” dedi. Nur eve döndü, Ali’ye her şeyi anlattı. Ali öfkeden deliye döndü. “Ben sizi seçiyorum. Ailemle savaşırım ama sizi kaybetmem,” dedi.

9. Gerçek Aşkın Gücü
Ali annesine, “Ben Nur’la evleneceğim. Bu hususta değiştirebileceğiniz hiçbir şey yok,” dedi. Fatma Hanım oğlunun kararını kabul etmek mecburiyetinde kaldı. Aylar sonra Ali ve Nur nişanlandılar. Tören içten ve gösterişsizydı. Nur hayalindeki kafeyi açtı, Ali destek oldu ama ön plana çıkmadı.

Bir sene sonra ilk bebeklerini beklediklerini öğrendiler. Fatma Hanım, torunun haberiyle yumuşadı. “Nur kızım, sana haksızlık ettim. Sen gerçekten iyi bir gelinsin,” dedi. Nur, “Ben de sizi seviyorum,” dedi.

10. Sonsuz Bir Merhamet
Ali bir akşam Nur’a, “O gün sana yardım etmesem ne olurdu?” diye sordu. Nur, “O vakit seni bulmanın diğer bir yolunu arardım,” dedi. Ali gülümsedi, “Çünkü gerçek aşk kesinlikle yolunu bulur.”

Artık Altın Sofra’da yalnızca lüks değil, insanlık da vardı. Ali ve Nur’un hikayesi, sınıf farklarının ve önyargıların üstesinden gelen gerçek bir sevgiye dönüştü. Herkesin kalbini sıcaklık yayarak ısıtan bu hikaye, İstanbul’un karmaşasında bir umut ışığı oldu.
Reklamlar