Karnımın bu kadar büyümesine önce güldüm. “Demek ki lahana sarmayı biraz fazla kaçırdın,” dedim aynaya bakarken. Altmış yaşındaydım; insan bu yaşta kendine daha acımasız değil, daha şefkatli olur sanıyor. Ama mahalle baskısı denen şey, saçın beyazlasa da peşini bırakmıyor. Komşulardan biri “Yüzün de şişmiş, nazar mı değdi?” dediğinde içimde bir sıkıntı kıpırdadı. Nazar, gaz, menopoz sonrası hormon… İnsan bir sürü bahaneyi cebe koyuyor, korkuyu dışarıda bırakıyor.
O gün pazardan dönerken poşetleri taşımakta zorlandım. Sanki göbeğim önden beni çekip götürüyordu. Soluk soluğa eve çıktım, kapıyı açar açmaz mutfak sandalyesine çöktüm. Evin kokusu, yıllardır bildiğim o sabunlu temizlik kokusu bile bana yabancı geldi. Dizlerimde bir titreme… Bir de içimde, sanki bir şey dönüyordu.
“Gazdır,” dedim. “Kesin kuru fasulye yaptıktan sonra üstüne de turşu… Hem zaten bu yaşta insanın içi dışı birbirine karışıyor.”
Eşimin ölümünün üzerinden yedi yıl geçmişti. O günden beri evin sesini ben ayarlardım: sabahları televizyonu kısık açar, akşamları radyoda türkü dinler, geceleri pencereyi azıcık aralayıp sokak lambasının sarı ışığının perdeye vurmasını seyrederdim. Oğlum başka bir şehirde yaşıyordu; arardı, “Anne nasılsın?” derdi. “İyiyim,” derdim. İyilik dediğin de, kimseyi meraklandırmayacak kadar iyilik. Zaten bir anne, evladının sırtına yük olmamaya yeminli gibi yaşar.
Karnım büyüdükçe kendime yeni açıklamalar buldum. Bir hafta yoğurtla beslendim, bir hafta yürüyüşe çıktım, bir hafta “şişkinlik çayı” içtim. Ama göbeğim inmek yerine daha da toparlanıp sertleşti. Mahalle bakkalı bile gözümün içine bakıp “Abla, hayırlı mı?” der gibi oldu. İçimden “Allah akıl fikir versin,” diye geçirip poşeti hızlıca aldım. İnsan bazen utanmayı hastalıktan daha ağır taşır.
En son bir gece, yatarken karnımın içinde belirgin bir dalga hissettim. Sanki biri içeriden nazikçe kapıya vurdu. Elimi koydum, parmaklarımın altında bir kıpırtı… O an kalbim bir an durdu sandım.
“Yok artık,” dedim fısıltıyla. “Bu yaşta… olmaz.”
Gözlerimi kapattım, dua eder gibi. Bir yandan da korku: Ya kötü bir şeyse? Ya içeride büyüyen şey bir tümörse? Annem kanserden gitmişti; o kelimenin gölgesi evimizin üstünden hiç kalkmamıştı.Devamı sonrki syfda..