Yaşlı komşum

Çünkü bir hafta önce yediğim güveç, bu kez sulu bir türlüye dönüşmüştü;
koyu kıvamlı, bej rengi ve içinde gizemli topaklar yüzüyordu.
Sonra o kadar kuru bir etli kuru fasulye geldi ki, yutmak için üç bardak su içmem gerekti.
Tavuk yemeği garip bir şekilde balık gibi tadıyordu.
Kurabiyeler ise dışı yanmış, içi çiğ kalmıştı.

Emine beni haftada en az üç kez ziyaret ederdi
ve her seferinde denenecek yeni bir şey getirirdi.

“Bana kızımızı çok hatırlatıyorsun,” derdi usulca,
mutfak sandalyeme yerleşirken ben de onun getirdiği yemeği zorla yutuyordum.
“Bizim Elif’imizi.”

Emine beni haftada en az üç kez ziyaret ediyordu.

Her zaman denenecek yeni bir şey var.

Üç ay boyunca Emine’nin bana getirdiği her şeyi zorla yedim.
Az pişmiş eriştelere gülümsedim,
garip lezzet kombinasyonlarını övdüm
ve ilkini zar zor yutabildiğimde ikinci porsiyon istedim.

Yemeği hiç sevmedim.
Ama ondan nefret etmedim.

Bütün o rol yapmanın bir yerinde,
ziyaretlerinden keyif almaya başladım…
sadece yanında getirdiklerinden değil.

Mesele yemekler değildi.
Mesele arkadaşlıktı.

Yemeği hiç sevmedim.

O benim masamda oturur,
ben çiğnerken, başımı sallarken ve yalan söylerken konuşurdu.
Reklamlar