Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel, ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işlerimi yapmaya koyuldum. Fakat oturma odasındaki sessizlik ilgimi çekti. Bir an başımı uzattım içeriye ve küçük kızın, elindeki boş fincana baktığını gördüm. Erkek çocuğu bana döndü: “Bayan, siz zengin misiniz?” diye sordu. “Zengin mi? Yok, hayır!” diye yanıtlarken; Gözlerim bir an Çocuğun ayağındaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına özenle yerleştirdi ve: