Bu kadının yüzündeki ifadeye iyi bakın çünkü orada hayatsız bir yaşamın izleri var. En başa gidip anlatalım olanları… Antepli gurbetçi bir ailenin çocuğu Ayşe. Ailesi ablasıyla birlikte Ayşe’yi Antep’te bırakıyor ve yanlarına iki oğullarına alıp Almanya’ya gidiyor. Ayşe’nin abisi Berlin’de sokakta yürürken bir çukura düşüyor ve boğuluyor. O noktadan sonra aslında aile de o çukurda boğulmaya başlıyor ama kimse farkında değil. Daha 15 günlükken babaannesinin yanına bırakılan Ayşe’nin yanına bir de yeni doğan kardeş İlknur ekleniyor. İki kardeş Antep’te babaanneyle büyüyor. Fakat bir süre sonra ailesi Ayşe’yi yanına, Almanya’ya alıyor. Yaşı henüz 7. Sevgisiz bir ailede yeni hayatına alışmaya çalışırken baba “yemeğin tuzu yok” diye anneyi dövüyor; anne de hırsını almak için çocukları dövüyor. Şiddet, nefret, sevgisizlik her şey var…
Bir süre sonra günün birinde Antep’te yaşayan babaanneden “Çocukları benden aldınız, yapayalnız kaldım. Bari birini gönderin” diye mektup yazınca Ayşe koşa koşa geri dönüyor. İşte o gidiş, Ayşe’nin kötü hayatının başlangıcı…