Sabah uyandığımda gözlerim şişmiş, başım ağrıyordu ama kararımı vermiştim. Bu ihaneti kabullenmeyecektim. Eşim de ablam da bana bunu yapmıştı, ama ben artık kendimi korumalıydım. Önce kendi iyiliğim için, sonra çocuklarım için. Bu ilişkiyi uzatmanın ya da daha fazla acı çekmenin bir anlamı yoktu. Eşimle yüzleşecektim, ne kadar canım acısa da. Artık onların oyunlarına, yalanlarına boyun eğmeyecektim.
O sabah eşim eve geldiğinde onu karşısına aldım. Gözlerinin içine bakarak sordum:
“Bana bir şey söylemek istediğin var mı?”
Bir anlık şaşkınlıkla yüzüme baktı ama ne diyeceğini bilemedi. Sonra devam ettim:
“Her şeyi biliyorum. Dün akşam ablamın evine gittiğini gördüm.”
O an gözlerindeki şaşkınlık yerini suçlulukla karışık bir korkuya bıraktı. Sessizce başını eğdi. Ne diyeceğini bilmiyordu çünkü artık gizleyecek bir şey kalmamıştı. Gözyaşlarımı tutmaya çalışarak ona son sözlerimi söyledim:
“Seninle bu noktaya gelmek istemezdim. Ama senin de, ablamın da ihanetini kabul etmeyeceğim. Bu evliliği bitireceğim. Ama bunu sadece senin için değil, kendim için yapacağım. Ben artık sizin yalanlarınızla yaşamak istemiyorum.”
Eşim, ne diyeceğini bilemeden sadece başını öne eğdi. Ve o an anladım ki, en zor olan kısım, bu ihaneti kabullenmek değil, bu ihanetin üstesinden gelmekti. Ama bunu başaracaktım. Hem kendim, hem de çocuklarım için…