İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, İstanbul Barosunun resmi sosyal medya hesabından 21 Aralık 2024’te yapılan açıklamayla terör örgütü PKK üyeliği bulunan firari sanıklar Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in övülmesine ilişkin “terör örgütü propagandası yapmak” ve “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlarından soruşturma başlatılmıştı. Bunun yanı sıra baro yönetiminin görevlerine son verilmesi, yeni baro başkanı ile yönetim kurulu üyelerinin seçilmesi talepli davanameyle birlikte İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine dava açılmıştı. Bu süreç devam ederken İstanbul Barosu, Olağanüstü Genel Kurulunu topladı.
Genel kurula ilişkin Aydınlık’a konuşan Milliyetçi Avukat Hareketi sözcüsü Ayberk Çakalır şunları söyledi:
“Mevcut baro yönetimi, Avukatlık Kanunu madde 76 hükmü karşısında ‘amaç saptırma’ yoluyla bölücü faaliyetlere verdiği desteğini, ‘insan haklarını savunma görevi’ kisvesiyle baromuzun tüzel kişilik perdesi arkasından işletmektedir. Mevcut baro yönetimi, 147 yıllık köklü bir kurum olan İstanbul Barosunun kurumsal kişiliğini, Anayasa’nın değiştirilemez maddelerine dokunulabilir diyebilmek, Tunceli ilimizi Dersim olarak anabilmek, Silivri’deki Soros elemanları ve terör örgütü iltisaklı kimseleri ‘demokrasi kurbanları’ olarak gösterip ziyaret edebilmek, vatan savunması yapan TSK ile çatışmada etkisiz hale getirilen silahlı terör örgütü mensuplarını sivil / gazeteci diye yutturabilmek ve Türkiye Cumhuriyetini uluslararası planda savaş suçlusu ilan ettirebilmek için suistimal etmektedir.”
“Mustafa Kemal Atatürk’ün, Mahmut Esat Bozkurt’ların yolundan giden avukatlar olarak, hiçbir baskıyı, sindirmeyi kabul etmeyerek, tüm meslektaşlarımızı mevcut yönetimin sonuç bildirgesine karşı oy kullanmaya çağırıyoruz. Bu bir vatan görevidir.” diyen Çakalır şöyle devam etti:
“Baromuzun namusunu ve vatanın bütünlüğünü korumak için, tüm meslektaşlarımızı mevcut baro yönetimi karşısında irade göstererek, baro yönetiminin sebebiyet verdiği davanın konusuz bırakılması suretiyle tüzel kişiliğimizin de töhmet altında kalacağı bir hüküm kurulmasını önlemeye, yeni yapılacak seçimlerde milli bir duruş etrafında birleşerek baromuza yaraşır vatansever yeni bir yönetim oluşturmaya davet ediyoruz. Türkiye varsa baro var. Vatan bütünlüğünün olmadığı yerde baro kalmaz. İstanbul Barosu bölücülüğe kalkan olamaz.
Milliyetçi Avukatlar Grubu adına genel kurulda konuşan Hakan Çatak da İstanbul Barosu yönetimine eleştirilerini şöyle dile getirdi:
“Olağanüstü genel kurulumuza, baro yönetiminin sebebiyet verdiği tartışmaların ve haksız olduğunu düşündüğümüz davanamenin gölgesinde başladık. Bu şartlar altında ne hazırlanan haksız davanameyi ne de yaptığı açıklamalar nedeniyle son derece hatalı olduğunu düşündüğümüz mevcut baro yönetimini amasız fakatsız savunmak mümkün değildir. İstanbul Barosu yönetiminin genel kurul sonrası henüz salondan ayrılmadan anayasanın değiştirilemez maddeleri üzerinden başlattığı tartışmalar baronun kurumsal hesaplarından yapılan vizyonsuz ‘Dersim, Tunceli’ açıklaması ile devam ettirilmiştir. Baro yönetimi bu yaptıklarıyla da yetinmeyip terör örgütü ile iltisakı aleni olan şahıslara maalesef gazeteci kisvesi altında sahip çıkmıştır. Yapılan bu açıklamalar 65 bin mensubu ile İstanbul Barosunun temsiliyetine yakışmamıştır. Görünen odur ki terör soruşturmaları dışında kalan olaylarda yaşanan hukuksuzluklar mevcut yönetimin pek ilgisini çekmemektedir. Bizler baromuza ve hukuka sahip çıkmak için buradayız."
14 Ocak 2025 tarihli davaname ile İstanbul Barosu Yönetim Kurulunun görevden alınarak seçimlerin yenilenmesi hk. dava açıldı. Davanın sebebi 21 Aralık 2024 günü Baronun resmi twitter hesabından yapılan “Uluslararası İnsancıl Hukuk Uygulansın” başlıklı yazılı açıklamasıdır. Baro yönetimi bu açıklamasında özetle, iki gazetecinin TSK saldırısı sonucunda öldürüldüğünü, burada “savaşa taraf olmayan sivillerin hedef alındığı” bu nedenle de savaş suçu işlendiğini; sözde “iki basın mensubunun öldürülmesi” nedeniyle uluslararası yaptırımların uygulanması gerektiğini iddia etmiştir.
Bunun üzerine Savcılık makamı tarafından soruşturma başlatılmış ve Baro yönetiminin görevden alınması için dava açılmıştır.
Burada mevcut Baro Yönetimi, “insan haklarını savunma görevini yerine getirdiğini” ileri sürmektedir. Gerçekte, söz konusu iki şahıs - PKK/YPG silahlı terör örgütü mensubu oldukları nedeniyle yargılanan ve haklarında yakalama emri bulunan kimseler olup - Suriye’de çatışma bölgesinde meşru müdafaa hakkını kullanan Türkiye Cumhuriyetinin, vatan savunması yapan Türk Silahlı Kuvvetleri ile girdikleri çatışmada etkisiz hale getirilmişlerdir.
Mevcut Baro Yönetimi, bu tutumuyla, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve vatandaşlarının haklarını çiğneyerek, Türkiye Cumhuriyeti'ni uluslararası planda savaş suçlusu ilan etmeye, bunu da “insan haklarını savunma görevini yerine getirdiği” çarpıtmasıyla meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Tevessül edilen bu eylemler, İstanbul Barosu avukatlarını asla temsil etmemektedir.
Şöyle ki, üyelerin ancak %11’i kadar bir oranla yönetimde bulunanlar, elde ettikleri yönetim imkanlarıyla, Av.K. m. 76 hükmü uyarınca Baromuzun sahip olduğu tüzel kişiliği kötüye kullanmaktadırlar: bu imkanları sırf Türkiye Cumhuriyetine ızrar etmek ve bölücü faaliyetleri savunmak gibi gayrımeşru amaçları için suistimal etmektedirler ki artık TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİ KALDIRMA ZAMANI GELMİŞTİR.
Anayasamızın “Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması” başlıklı 14. maddesinin 1. fıkrası şöyle buyurmaktadır: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Keza TMK m. 2 uyarınca “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Av.K m. 76 uyarınca : “Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. (Değişik ikinci fıkra: 18/6/1997 - 4276/3 md.) Barolar, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.”
Somut olayda, mevcut baro yönetimi, Av.K. m. 76 hükmü karşısında “amaç saptırma” yoluyla bölücü faaliyetlere verdiği desteğini, “insan haklarını savunma görevi” kisvesiyle Baromuzun tüzel kişilik perdesi arkasından işletmektedir. Anayasamızın başlangıç hükümlerinin yanı sıra değiştirilemez maddelerini dolanmak için bir tür kanuna karşı hileye beyhude teşebbüs edilmektedir. Fakat mızrak çuvala sığmamış, perde açılmıştır. Mevcut baro yönetiminin burada açıkladığımız ve bizleri asla temsil etmediğini ortaya koyduğumuz gayrımeşru tasarrufları tümüyle ultra vires geçersizdir. Bununla birlikte bu fiillerde bulunanların cezai ve hukuki sorumlulukları mahfuzdur.
Mevcut baro yönetimi, 147 yıllık köklü bir kurum olan İstanbul Barosunun kurumsal kişiliğini, Anayasa’nın değiştirilemez maddelerine dokunulabilir (20 Ekim 2024) diyebilmek, Tunceli ilimizi Dersim olarak anabilmek (22 Kasım 2024), Silivri’deki Soros elemanları ve terör örgütü iltisaklı kimseleri “demokrasi kurbanları” olarak gösterip ziyaret edebilmek, vatan savunması yapan TSK ile çatışmada etkisiz hale getirilen silahlı terör örgütü mensuplarını sivil / gazeteci diye yutturabilmek ve Türkiye Cumhuriyetini uluslararası planda savaş suçlusu ilan ettirebilmek için suistimal etmektedir.
Açıkladığımız sebeplerle mevcut baro yönetimi Av.K. m. 76 f. 2 hükmü hilafına “kuruluş amaçları dışında faaliyette” bulunmakta, T.C. Anayasa m. 14 f. 1 hükmü hilafına “Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri” çarpıtarak “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı … amaçlayan faaliyetler biçiminde” kullanmaktadır. Hal böyle olunca Av.K. m. 77 f. 5’in “Amaçları dışında faaliyet gösteren barolar ile Türkiye Barolar Birliği sorumlu organlarının görevlerine son verilmesine ve yerlerine yenilerinin seçilmesine, Adalet Bakanlığının veya bulundukları yer Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, o yerdeki asliye hukuk mahkemesince basit usule göre yargılama yapılarak karar verilir ve dava en geç üç ay içinde sonuçlandırılır. ” hükmü uyarınca dava açılması zorunluluğu hasıl olmuştur.
Bu durumda sıkışan mevcut baro yönetimi, sanki pek demokrat bir yönetime karşı hükümet öcüsü tarafından hukuksuz bir müdahalede bulunuluyor propagandaları ile “birlik olalım” adı altında seçimdeki rakip grupları konsolide etmeye çalışmıştır. “Birlik olalım” adı altında, bu krizde karmaşa yaşayan meslektaşlarımız üzerinde psikolojik baskı yaratmak, vatansever fikirleri olan büyük çoğunluk üzerinde mahalle baskısı uygulamak, buna karşı gelenleri ise psikolojik olarak linç etmek yönünde beyhude bir oyun sahnelenmektedir. Bu tiyatroda meslektaşlarımıza “biz yönetimin yaptıklarını kabul etmiyoruz fakat baronun kurumsal kişiliği zarar görmesin” şeklinde ifade edebileceğimiz bir tuzak kurulduğunu da görüyoruz.
Sonuç olarak, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Mahmut Esat BOZKURT’ların yolundan giden avukatlar olarak, hiçbir baskıyı, sindirmeyi kabul etmeyerek, tüm meslektaşlarımızı mevcut yönetimin sonuç bildirgesine karşı oy kullanmaya çağırıyoruz. Bu bir vatan görevidir. Bu, Anayasamızın ve Av.K. m. 76 hükümlerinin buyurduğu, “hukukun üstünlüğünü savunma” görevidir.
Baromuzun namusunu ve vatanın bütünlüğünü korumak için, tüm meslektaşlarımızı mevcut baro yönetimi karşısında irade göstererek, baro yönetiminin sebebiyet verdiği davanın konusuz bırakılması suretiyle tüzel kişiliğimizin de töhmet altında kalacağı bir hüküm kurulmasını önlemeye, yeni yapılacak seçimlerde milli bir duruş etrafında birleşerek Baromuza yaraşır vatansever yeni bir yönetim oluşturmaya davet ediyoruz.
Türkiye varsa Baro var. Vatan bütünlüğünün olmadığı yerde Baro kalmaz. İstanbul Barosu bölücülüğe kalkan olamaz.