Hayatın Kıymetini Bilin Acil servisteydim. Mesleğe yeni başlamanın heyecan ve zevkini yaşıyor. Doktor Bey hitabına alışmaya çalışıyordum. Her büyük hastanenin acil servisinde olduğu gibi burada da nöbet hareketli geçiyordur. Tecrübeli uzman hekimlerinin yanında bana pek sorumluluk düşmüyordu.
Ne de olsa yeniydim. Ben sadece olup bitenleri dikkatlice izleyerek tecrübe kazanmaya çalışıyordum. Saat gecenin bir buçuğuydu. İki bayan kollarından tuttukları 1617 yaşlarında esmer topluca bir delikanlıyı hastaneye getiriyordu. Delikanlının babası olduğu anlaşılan bir bey arkalarından soluk soluğa geliyor. Bir yandan da şöyle sesleniyordu; Baba: – Kurtarın yavrumu, doktor bey, doktor bey.. Kurtarın çocuğumu lütfen kurtarın yavrumu…
Nöbetçi doktor, gecenin yorgunluğuyla gömüldüğü koltuğundan doğruldu. Bu arada hemşireler yeni gelenleri karşılıyordu. Ben doktorun yanında ayakta bekliyordum. Adam konuşmaya devam ediyordu. Doktor bey, doktor bey.. oğlum intihar niyetiyle ilaç içmiş. Bunları içmiş, annesi fark edince hemen hastaneye aldık, getirdik. Doktor sakince; İçtiği ilaçlar yanınızda mı?
Diye sordu. Adam ceketinin ceplerinden hap kutularını çıkarıp doktora gösterdi. Şu haptan 1520 tane, şundan 10 tane, şundan 35 tane, şundan bilmiyorum işte bir sürü içmiş. Ne olur kurtarın yavrumu yav doktor bey. Doktor – Ne zaman içtiğini biliyor musunuz? Baba – İki saat kadar olmuş. Ne bileyim doktor bey. Bana da yeni haber verdiler. Koştuk getirdik yavruyu.
Doktor hap kutularını uzun uzun inceledikten sonra bir delikanlıya bir de kutulara baktı. Ardından kafasını sağa sola sallayıp, yüzünü buruşturarak ‘’yazık, çok yazık.’’ Dedi. Aile daha da endişelendi. Endişe ve merak içinde doktorun bir şeyler söylemesini bekliyor ama doktordan ses çıkmıyordur. Bense gencin midesini yıkayacağımızı düşünüyordum. Sonuçta hap içmiş. Hemen midesini yıkasak ne olur. Ama doktor ‘’Hmmm.. dedi, yazık, çok yazık.’’ Dedi.
Kısa süren bir sessizlik babanın sorusuyla bozuldu. Baba
– Ne yapacağız doktor bey, hadi ben size getirdim yavruyu. Artık bundan sonrası sizde ne olur yardım edin. Doktorun yüzü gerginleşti. Bakışlarını ümitsizce kaldırdı. Dudaklarını ısırdı. Başını çaresizce sağa sola salladı. Elleriyle de çaresizlik işareti yaptı. Ağzından dökülen son sözler hasta ve yakınları için kurşun gibiydi. Hani derler ya beyninden vurulmuşa dönmek.. Dedi ki;
Doktor
– Üzgünüm, yapılacak bir şey yok. Hem bu ilaçlar üstelik geçte kalmışsınız. Ben göz ucuyla aileye baktım. Hepsinin gözleri çakmak taşı gibi açılmış. Beti benzi atmıştı. Delikanlının yüzü korkuyla gerilmişti. Annesi ve kız kardeşinin desteğiyle ayakta zor duran delikanlı birden doğrulup pür dikkat doktora baktı. Doktorun ifadelerindeki kesinliği ve yüzündeki ciddiyeti görünce sarsıldı.
Dizlerinin bağı çözülmüşçesine kendini yere bıraktı. Aile fertlerinin ayakta duracak mecalleri kalmamış olacak ki her biri bir kenara çöktü. Doktor – Üzgünüm, dedi üzgünüm. Yapılacak bir şey yok. Üstelikte geç kalmışsınız. Baba ve anne bir şeyler mırıldanıyorlardı. Uzun süren bir suskunluk ve şaşkınlıktan sonra; Ne olacak doktor bey? Hiçbir şey yapamaz mısınız? Biz şimdi ölmesini mi bekleyeceğiz? Doktor
– Artık çok geç dedi doktor. Bu durumda maalesef bir şey yapamayız. Yapsak da yararı olmaz. Herhalde bir saate kadar hastayı kaybederiz. Ama gene de hastayı müşahede altına alalım.
Bende en az aile kadar şaşırmıştım. Delikanlının yüzüne bakıyordum. Ölüm endişesi ve ümitsizlik iliklerine kadar işlemiş gibiydi. 1617 yaşlarında ya var ya yok. Hap içmiş intihar etmiş acaba derdi neydi? Kendimce neler hissettiğini düşündüm. Bu genç yaşta ölüme bu kadar yaklaşmak gerçekten zor bir durum olmalıydı. Hem insan bir saat sonra öleceğini bilse neler düşünür, neler hisseder, neler yapardı? Aslında her birimizin ölüme bir saat yaklaşacağı an gelmeyecek mi?
Hayatın karmaşa ve medcezirler arasında ölüm gerçeğini nasıl da atlıyor güya kendimize uzak görüyorduk. Şimdi bu delikanlı geçmişini, arkadaşlarını, ailesini düşünüyor olmalıydı veya ölümden sonraki hayatı. Yani bir saat sonrasını. Belki de arkasından neler düşünüleceğini, konuşulacağını.
Halbuki ne kadar çok planı vardı belki. Şimdiyse o planları düşünmek bir yana, son saatini nasıl geçireceğine dair doğru düşünme melekesini bile kaybetmiş gibiydi. Diğer taraftan hayat devam ediyordu.
İçeride yatmakta olan bir hastanın yakınları doktora bir şeyler sorarken sedyeyle bir başka hasta daha getiriliyordu. O ara başka bir doktor kapıdan içeri giriyordu. Biliyorum sohbet için geliyor. Az ötede hemşirelerin küçük teybinden bir arabesk parça yükseliyor.
‘’Batsın bu dünya.’’ Hayatla ölümün iç içeliği galiba bu diyorum kendi kendime. Bir yanda hastalar bir yanda ölümle cebelleşenler bir yanda da müzik. Ben bunları düşünürken çocuğun babası toparlandı. Yalvaran eda ile sorusunu tekrarladı; Baba
– Doktor Bey, yalvarıyorum size. Hiçbir şey yapamaz mısınız hiç mi ümit yok? Ne olur yardım edin. İçeri yeni giren doktor kaş göz işaretiyle ne olduğunu sordu. Doktor ayağa kalkıp kesin bir ifadeyle cevap verdi. Doktor
– İntihar girişimi doktor bey geç kalmışlar maalesef durum da ciddi yapılacak bir şey kalmamış. Öldükten sonra raporunu tanzim ederiz. Söylenenleri dikkatle dinleyen delikanlıyı ölüm gerçeğiyle yüzleşmek ürkütmüştü.
Pişmanlık duygusu içerisinde ve titrek bir sesle doktora;Kurtulmak için ne yapmak gerekiyorsa yapmaya hazırım. Ne olur doktor, beni kurtarın. Ölmek istemiyorum, dedi. Doktor, oralı bile olmadı. Sen intihar etmemiş miydin? Ölmek istemiyor muydun? Şimdi niye kurtulmak istiyorsun?
Ölüme bu kadar yakın bir kimseyi daha önce hiç görmemiştim. Üstelik çokta gençti. Hayalen morga gidip otopsisini düşünüyordum. Demek karşımda duran bu diri beden birazdan ölecek. Otopsi için açılacak ve biz rapor tanzim edip bırakacağız. Hayat ve ölüm. Yaşamakla ölmek.
Genç olmak, yaşlı olmak, hayatı anlamak, ölümü benimsemek.. hayatı ölüme bir girizgah olarak değerlendirebilmek, ölüme her an hazır olmak veya her an kendini hazır hissetmek. Kısacası ölümü kuşanmak, hayata ve ölüme anlam kazandırmak bir sürü düşünce beynime dolaşıyor. Doktor oradan uzaklaştı bende peşinden gittim.
Yeniyim ya, biraz da acemilik kokan tavırla sordum. Doktor bey, ya bu intihar girişiminde bulunan delikanlıya serumla bol mahi verip bir yandan da idrar söktürücülerle kanını temizleyemez miydik? Doktor dönüp gözlerimin içine baktı; Kardeşim görüyorsun. Burada ayakta zor duran yaşlılar biraz daha hayatta kalmak için mücadele ederken bu delikanlı daha 17 yaşında ve intihara kalkışıyor. Ölmek istiyorsa neden ona mani olalım? Biraz isteğiyle baş başa kalsın bakalım.
Ölüm neymiş, hayat neymiş düşünsün. Yaşamanın değerini, ailesine ne kadar acı çektirdiğini fark etsin. Dahası Allah’ı hatırlasın, kul olmayı, ölümü ve sonrasını da tabii ki. Arkasından beni bir kez daha şaşırtan bir kahkaha atıp şöyle dedi; Yoksa sende mi inandın öleceğine? Ne yani delikanlı ölmeyecek mi? Gülerek ilaç kutularını gösterdi. Elindekiler vitamin hapı, öksürük kesi ve balgam sökücülerdi.