Karım benim canımdı,

“Sadece neden?” dedim. Sesim ne kadar titrek, ne kadar çaresizdi. “Neden böyle yaptın?”

Gözleri doldu. “Sana nasıl söyleyeceğimi bilemedim… Her şey birbirine karıştı. Uzun zamandır seninle aynı evde yaşamış gibiydim, ama sanki başka dünyalardaydık.”

Sözleri içimde bir hançer gibi dönüp durdu. “Bunu hak edecek ne yaptım Leyla? Ne eksikti bizde?”

Gözleri yere indi, sessizce ağlamaya başladı. “Hiçbir şey eksik değildi belki… Ama ben kayboldum. Sen çalışırken yalnız kaldım, kızımızla ilgilenmekten başka hiçbir şeyim kalmadı. Kendimi kaybettim.”

Bu sözler öfke duygusunu daha da körükledi. “Ben her gün çalışıp didinirken, seni ve kızımızı mutlu edebilmek için uğraşırken, sen… sen başka bir adamla mı mutluluğu aradın?”

Gözlerimin içine bakmaya cesaret edemedi. “Bu bir hataydı,” diye fısıldadı. “O an ne yaptığımı bilemedim. Sana söylemek için ne kadar çabalasam da dilim tutuldu.”

Sessiz kaldım. İçimde büyük bir savaş vardı; bir yanım her şeyin sona erdiğini biliyordu, diğer yanım ise onca yılın hatrına bir şans daha vermek istiyordu. O an, o evde kalmak istemedim. Bir süre daha sessiz kaldık, ama bu sessizlik hiçbir şey çözmüyordu.

“Gitmeliyim,” dedim sonunda. “Kafamı toparlamam lazım. Sana ve bu duruma nasıl yaklaşacağımı bilmiyorum, ama şimdi burada olamam.”

Leyla gözyaşlarını sildi, çaresizce arkamdan bakarken ben yavaşça kapıyı çektim. Evin dışına adım attığımda, soğuk hava yüzüme çarptı. O andan itibaren, hayatımın asla eskisi gibi olmayacağını biliyordum.

Arabaya bindiğimde tek düşündüğüm şey, kızımızın geleceğiydi. Onun bu durumdan etkilenmemesi için ne yapmalıydım? Bu sorular kafamın içinde dönerken, yollar belirsizleşmişti. Önümde zorlu bir yolculuk vardı, hem kalbimde hem de hayatımda toparlanması gereken çok şey vardı.
Reklamlar