Fadime tatilde
Fadime , kocası Temel olmadan ilk defa tatile çıkar. İlk mola yerinden cep telefonuyla Temel’i arar: -Kocacım yolculuğum çok iyi gidiyor, bir doktor beyle tanıştık, çok hoş sohbet birisi” der. İkinci molada tekrar arar: -Yolculuk çok iyi gidiyor, su an doktorla yemekteyiz” Sabah tatil yöresine varınca tekrar arar:
haberin devamı ve detayları için görsellere tıklayınız
Fadime , kocası Temel olmadan ilk defa tatile çıkar.
İlk mola yerinden cep telefonuyla Temel’i arar:
-Kocacım yolculuğum çok iyi gidiyor, bir doktor beyle tanıştık, çok hoş sohbet birisi” der.
İkinci molada tekrar arar:
-Yolculuk çok iyi gidiyor, su an doktorla yemekteyiz”
Sabah tatil yöresine varınca tekrar arar:
-Kocacım otelime geldim, tesadüf doktorla ayni oteldeyiz”
Temel olaydan killanir ama ne yapsın?.. Öğle vakti Temel Fadime’yi arar:
-Tatil nasıl gidiyor Karicim?
-Çok iyi gidiyor, bizde doktorla yemek yiyorduk, çok eğleniyoruz…
Temel olaydan iyice killanmistir. Öğleden sonra tekrar arar Fadime’yi:
-Tatil nasıl gidiyor…
-İyi, bizde doktorla havuz başındayız, bana güneş yağı sürüyordu, birazdan havuza gireceğiz…
Temel; Fadime kaldığın oda varya
Evet kocacım..
Odanın kapısını açık bırak..
Eee niyeki kocacım..
Camıda aç eee niye…
Güneş giren yere doktor girmezmiş:)
Kadın kocasına dönüp gülümseyerek bir öpücük kondurmuş. Kocasına;
- Kocacığım, beni çok sevdiğini biliyorum, her yere benim fotoğraflarımı koymuşsun, çalışma masana, cüzdanına, ofisteki odana...
Kocası bir açıklama yapma gereği duymuş.
- Karıcığım işte senin o fotoğrafların, benim en büyük problemleri çözmeme yardımcı da ondan...
Kadın biraz daha şımarmış.
- Yani senin hayatında varlığım ile bir kat daha değerliyim. Kocası hafif bir gülümseme ile durumu iyice açıklamış.
- Ondan değil karıcığım, ne zaman çözülmesi çok zor bir problemle karşılaşsam, senin fotoğraflarına bakıp "Bundan büyük problem ne olabilir ki?" deyip problemi şak diye çözüyorum.
Nasrettin Hoca akşam uyurken dışarıdan sesler gelmiş, Hoca karısına seslenmiş:
- Hanım kalk dışarıdan sesler geliyor. Hanımı
- Kedidir kedi, deyip yatmış.
Nasrettin Hoca dayanamayıp dışarı çıkmış, bakmış ki iki adam kavga ediyor. Kavgayı ayırmaya kalkmış, ikisini ayıracakken arkadan biri Nasrettin Hocanın yorganını aldığı gibi kaçmış. Nasrettin hoca eve girince karısı sormuş:
- Bey ne oldu?
- Ne olacak hanım, yorgan gitti kavga bitti
Karı Koca Fıkraları, yusuf akbaş paylaştı
Gökteki Yıldızlar Fıkrası
Karı koca birlikte tatile çıkarlar. Gittikleri yerde kamp kurarlar.
Tatillerinin ikinci gününün akşamı güzel bir yemek yeyip uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra kadın uyanır ve kocasını da uyandırır. Adam uyku sersemidir, güzel bir rüyadan uyandırıldığı için de biraz
kızgındır:
- Ne oldu! Ne istiyorsun? Diye sorar.
-Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle.
Adam gökyüzüne bakar ve cevap verir:
- Bunun için mi uyandırdın beni? Baktım işte. Bir sürü yıldız görüyorum, ışıl ışıl parlayan milyonlarca yıldız.
Karısı tekrar sorar.
- Peki, bu sana neyi gösteriyor?
Artık iyice uykusu kaçan adam biraz düşünür ve cevap verir:
Teorik olarak Allah'ın kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum. Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum. Astronomik olarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3 olduğunu görüyorum. Meteorolojik olarak da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum. Niye sordun bunu bana? Sana neyi gösteriyor?
Uğursuz Fıkrası
Temel komadadır. Yanında ise karısı...
Temel'in gözleri nemli, kısık sesiyle karısına doğru bakar ve konuşmaya başlar:
- İlk işten kovulduğum zaman yanımda idin. İflas ettiğim gün oradaydın. Vurulduğum zaman ilk gözümü açtığımda seni gördüm. Trafik kazası geçirdiğimde hastanede hep başucumdaydın...
Karısı takdir edilmenin mutluluğunda tabi.
- Şimdi komadayım yine başucumdasın. Sonunda anladım, ama çok geç oldu; yahu sen ne uğursuz karısın...
Kapı vurulur ve bir erkek kapıyı açar.
Kadın:
'İyi günler az önce camınız kırıldı ve bunu yapan benim çocuğum, lütfen özrümü kabul edin ne kadar masrafı varsa ödemek istiyorum' der.
Adam:
'Hiç sorun değil çocuğunuz camı kırdı ve içeri giren top değerli bir vazoya
çarptı ve o da kırıldı'.
Kadın daha fazla üzülür ve içeri girdiğinde gerçekten bir vazoyu kırılmış görür.
'Çok üzgünüm bunun da masrafını ödemek istiyorum' der.
Adam:
'Hiç önemli değil, aslında çok büyük bir iyilik yaptınız bana'.
Kadın merakla:
'Ama camınız ve değerli bir vazonuz kırıldı nasıl olur' der.
Adam:
'Hanımefendi ben bir cinim ve 100 bin yıldır o vazoda hapis kalmıştım, çocuğunuz sayesinde özgürlüğüme kavuştum, dileyin benden ne dilerseniz'
Kadın, önceleri şaşırsa da, biraz düşündükten sonra;
'Çok güzel ve büyük bir malikane istiyorum' der.
Adam:
'Bir dakika' der ve kısa bir telefon görüşmesinden sonra; 'tamam hanımefendi,
malikaneniz hazır' der, 'İkinci dileğiniz nedir?' diye sorar.
Kadın, sevinç çığlıkları ile;
'En güzel kıyafetleri istiyorum' der.
Adam, yine kısa bir telefon görüşmesinden sonra;
'Tamam, hanımefendi, Versace ve D&G'ya gidip en güzel kıyafetlerden istediğiniz
kadar alabilirsiniz' der,
Adam:
'Son dileğinizi de alabilir miyim' diye sormasıyla
Kadın: çıldırmış bir halde;
'Dünyanın en güzel mücevherlerini istiyorum' der.
Adam, yine kısa bir telefon görüşmesinden sonra:
'Tamamdır, yarın tüm mücevherleriniz teslim edilecek' der.
Kadın, artık sevinçten çıldırmıştır.
Adam, kadına sessizce:
'Ee şey hanımefendi, benim de sizden küçük bir ricam olacak' der,
'Malum, 100 yıldır bir vazodayım, bu sürede hiç kadın yüzü görmedim, benimle bir gece birlikte olabilir misiniz acaba?' diye sorar.
Kadın, biraz düşündükten sonra, ona bu kadar güzel şeyler veren birinin, isteğini geri çevirmemesi gerektiğini düşünür ve 'Tamam olabilir' der, sabah'a kadar birlikte olurlar...
Adam bir ara sigarasını yakar ve kadına sorar;
'Kaç yasındasın?'
Kadın, '32' der,
Adam:
'Hadi yaa.. Çok enteresan, bu yaştasın ve hala cinlere inanıyor musun
Felsefe profesörü bir gün elinde birkaç kutu ve büyükçe bir kavanozla derse gelir. Ders başladığında, önüne kavanozu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Sonra da öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar.
Öğrenciler hep bir ağızdan kavanozun dolduğunu söyler.
Bu sefer profesör önündeki bir kutudan aldığı çakıl taşlarını kavanoza döker. Çakıl taşları, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar.
Onlar da:
─ Evet doldu, derler.
Profesör bu kez masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar.
Öğrenciler de koro halinde :
─ Evet, derler.
Bu sefer profesör masanın altındaki 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır. Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler. Profesör:
─ Eveet... , der ve ekler:
─ Ben bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım.
─ Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeyler.
Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur.
Çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız gibi.
Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir.
Kavanoza önce kum doldurursanız çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yer kalmaz.
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir.
Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz önemli şeyler için vakit kalmayacaktır.
Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin.
Sevdiklerinize zaman ayırın, sağlığınıza dikkat edin, eşiniz ve çocuklarınızla ilgilenin, evinizin ihtiyaçlarını karşılayın.
Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin.
Yani öncelikleri sıralamayı iyi bilin.
Gerisi hep kumdur.
Profesör konuşmasını tamamladığında öğrencilerden biri dayanamayıp sorar:
─ Peki, o iki fincan kahve nedir?
Profesör gülerek:
─ Ben de bu soruyu bekliyordum.
Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle birer fincan kahve içecek kadar yer vardır !