Adam, yılana der ki:
– “Eğer muhakkak beni öldürmen gerekiyorsa bırak şu dağın eteğinde kendime bir mezar kazayım.” Yılan:
– “Ne istersen, onu yap” der. Adam, ellerini göğe doğru açarak:
– “Ey Latif ve Kadir olan Allah’ım! Bana gizli lütfunla lutfet. Ey Hakim, ey Alim, ey Yüce büyük olan Allah’ım! Ya Hayyü ya Kayyüm, ya Allah. Beni bu yılandan kurtarmayacak mısın? Beni bu melundan kurtar!” diye Cenabı Hakk’a niyazda bulunur ve dağa doğru yürür. Adam şöyle anlatıyor:
– “Dağa doğru giderken parlak yüzlü, güzel kokulu ve temiz elbiseli bir ihtiyara rastladım. Bana yeşil bir yaprak verdi ve:
– “Bu yaprağı ye” dedi. Ben de yapra yedim. Yılan parça parça düştü ve sancım geçti. Ben o adama:
– “Sen kimsin, ey kendisini Allah’ın bana ihsan ettiği kimse?” dedim. Adam bana şöyle cevap verdi:
– “Sen bu dua ile Allah’a niyazda bulunduğun vakit, yedi kat gökteki tüm melekler Allah’a yalvardılar. Allahü Teala:
– “İzzetim ve celalim hakkı için o yılanın kuluma yaptığının hepsini biliyorum”
buyurdu ve bana cennete gidip Tuba ağacından bir yaprak koparıp sana yetişmemi emretti.
Ben o kimseyim ki, bana Maruf (iyilik) denir. Benim yerim göklerdir. Sen yine iyilik yapmaktan geri kalma. Çünkü iyilik, kötülükten gelecek olan zararı önler. İyilik kendisine iyilik yapulan tarafından zayi edilirse de, Allah katında zayi olmaz.