Ancak toprak bulamadım teyemmüm edecek, bazı durumlarda beton duvara, bazı durumlarda de demir kapıya ellerimi sürerek teyemmüm ettim, kabul olur mu?
-Ne demek kabul olmaz, kuşkusuz olur.
-Kıbleyi de bilmiyordum, rica ettim söylemediler. Hem bu arada namazın başka rükünlerini de yerine getiremiyordum, askıdaydım, hem ellerim hem ayaklarım bağlıydı, fazlası zaman zorla rükua gidebiliyordum, hele hiç secde yapamıyordum.
-Olsun, olsun gene de kabuldür senin kıldığın bu namaz, dedi ihtiyar adam. Ancak ses tonu gittikçe değişiyor, ağlamaklı bir hal alıyordu.
-Sen öyle hep kabul kabul diyorsun ama… dedi ve bir müddet sustu genç adam. Daha sonra farklı bir ses tonuyla devam etti.
-Biliyor musun, gözaltında bulunduğum o yirmi dokuz günün on beş günü anadan üryandım, çırılçıplaktım, soymuşlardı beni. Yalvarıyordum onlara, ne olur Tanrı amacıyla bir tek külotumu bana verin, hiç olmazsa namaz kılacağım süre verin diyordum ancak vermiyorlardı. İşte o şekilde kıldım namazlarımı. Mümkün bulunduğu kadar toparlanıp avret yerlerimi örtmeye çalışıyordum. Ancak bazı durumlarda onu da yapamıyordum, bu şekilde namaz kılıyordum…
Ortalığı oldukça bir müddet sessizlik kaplamıştı, delikanlı ihtiyar adamdan yanıt bekliyordu, bu namazları kaza etmesi gerekmiyor muydu? Yaşça büyük olan adam başını kaldırdığında göz yaşlarının baştan sona yüzünü ıslattığını gördü, ağlıyordu, ağlıyordu. Sonra aniden doğruldu, delikanlının omuzlarından kuvvetlice tuttu ve kendisine çekti:
-Bana bak delikanlı! Anlıyor musun, o namazları katiyen kaza etmeyeceksin. O namazları alıp Tanrı’ın huzuruna varacaksın. “Tanrı’ım, sana bunları getirdim” diyeceksin. Biliyor musun, belki hayatında kıldığın en mühim namazlar, senin bu namazların olacak.
Yaşça büyük olan adam sordu adın ne? Nerelisin? Ne iş yaparsın? Suçun ne delikanlı ?
Adım Muhsin Yazıcıoğlu. Suçum…